Alakasız
-->
Bu PhD kendimi daha da yakından tanımama neden oldu, hayır otuz altı yıldır
kendimleyim, hala daha yakından tanımaya ihtiyacım varmış demek. Ama insan da
değişiyor zamanla. Koskoca denizler bile buhar olup yeniden yağmura dönüşüyor,
bizler neden değişmeyelim ki! Neyse, kısacası bu doktora faslı beni aslında
daha da sanatsal olmaya yönlendirdi; her zamankinden daha çok çizesim, tasarlayasım,
elimi çamura bulayasım ya da böyle özellikle incir çekirdeğini doldurmayacak
mevzular üzerine yazasım var. Gerçi hiç birinde Serdar Ortaç’ın her sene albüm
çıkarma potansiyeli gibi bir iddiam yok ama, -her senenin en hit parçasını
yapmak da kolay iş değil-. Tabi kendini işe güce verince de, anca ellisine
varınca aile kurmaya vaktin kalıyor. Magazinciler de taktılar adamın karısının
yaşına, neymiş kayınpederle kayınvalidesi bile ondan küçükmüş, karısı kızı
yaşındaymış, kayınbiraderiyle kendi çocuğu aynı yaştaymış falan, her aile
fotoğraflarında parantez içinde herkesin yaşlarını yazıp duruyorlardı bi ara.
Yazık o da hastaymış bu aralar baya, allah şifa versin. Serdar Ortaç’ı da sevmem aslında, neden bu kadar uzadı mevzu
onu da anlamadım.
Neyse konumuza dönelim; insanın bi şeyin duayeni olması için yıllar boyu aile
kurma mevzularına filan girmemesi gerekiyor. Serdar bulmuş kırkından sonra gencecik
fıstık gibi kızı da, ben Demi Moore değilim ki bi Ashton Kutcher ayartayım. Ben
kocayı bulunca olayı kapattım, uzatmadım.
Demi Moore demişken, zamanında hamile göbeğimle onun gibi çektirdiğim fotoğrafımı
ben de VanityFair’a satsaydım sittin senedir parasını yiyor olurdum, doktora
moktora da yalan olurdu bence. Akıl işte! Gerçi benim fotoğrafta arkada bizim
karyola filan da görünüyordu ama fotoşop denen bi şey var allah allah.
Kocalar arsında da fark var tabi, biri Bruce Willis, biri Çağrıaracı. Bruce
fotoğrafı dergiye satalım diye karısına destek oluyor, bizimkisi de aman ha şu
çektiğin fotolara şifre neyin koy da laptop çalınır filan, onun derdinde. Gerçi
her şeyi ilk yapmak önemli, yirmi sene sonra Klodya Şifır da Vogue’a soyundu
ama Demiciğimin yerini tutmaz.
Fotoşop demişken, bizim lise mezuniyeti zamanı yıllığa koymak için
hepimizden aynı fotoğrafçıda çekilmiş bi vesikalık istemişlerdi –selfie falan
olmayan zamanlar- (good old days). Ankara’nın meşhur fotoğrafçısı Baydaş’ın
yolunu tuttuk. Aadamlar da o dönem ‘fotoşopçu aranıyor’ ilanıyla işini çok
seven birini işe almış olacaklar ki, eleman programın tüm nimetlerini dibine
kadar kullanmış, keza hiç birimiz fotoğrafımızı geri aldığımızda kendimizi
tanıyamadık. Lan yaş on yedi, ne çizgi var suratta ne kırışıklık, ne tek tel
bir beyaz saç, neyine fotoşopluyonuz gencecik insanları. Bi arkadaş vardı hiç
unutmam, yüzü sivilceden çopur çopurdu yazık, adama resmen yüz nakli yapmışlar,
kaymak gibi olmuştu eleman, hepimiz hatıra olsun diye birer tane vesikalığını
aldıydık, hala durur. Bi de tabi o kadar fotoşoplayınca fotoğraf da netliğini
yitirip flulaşıyor, gerçekle hayal arası bir yerde hepimiz cennetten fırlamış
gibiyiz yıllıkta pırıl pırıl minnoş yanaklarımızla...
Yazıya nerden girdik nerden çıktık anasını satayım, giriş gelişme oldu da
sonuca varamadık.
Yorumlar