Kayıtlar

Nisan, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Melbourne’de Türk Bakkalı Çakkalı

İki aydır ailecek zeytine aş erdiğimiz yetti diye düşündük ve düştük Melbourne’ün çeşitli mahallelerindeki Türk bakkallarının peşine. Öyle ki marketten aldığımız içine ancak bir avuç zeytinin sığabildiği ateş pahası küçücük kavanozlardaki lezzetsiz zeytinleri sabah kahvaltıda ikişer ikişer paylaştırınca gözleri yuvalarından fırlayan Mavi, ‘ben daha fazlasını istiyorum’ diyerek bizim tabaktakileri de silip süpürüyor, tabi ki yarım yamalak yediği için peşinden çekirdekte kalan etleri bir sefer de ben üzerinden kemiriyordum. Tamam kendimizi zeytin konusunda acındırdığımız yeter, ama dedesinin zeytin bağı olan bir çocuğun da böylesine zeytine hasret kalması gerçekten bizi üzdü, zira Mavi, önüne koysak dedesi gibi bir oturuşta yarım kilo zeytini yiyebilecek kapasiteye sahip. Çağrı’ya baştan dedim ki, dağ çantanı al, yükleniriz, bol bol alırız, yok canım ne gerek var dedi. Şehrin diğer ucuna gidiyoruz, elbette ki her bulduğumuza atlayacaktık. Önce depo gibi bir yere gittik, tabi dep

EV TUTMA MACERASI / Melbourne

Neden ev tutamıyoruz? Çünkü burada ev tutmak, doktoraya burs bulmaktan daha zor. Bir kere alıştığımız sisteme göre en önemli fark emlakçılar kiracı için değil ev sahibi için çalışıyor. Haliyle işler her adımda senin aleyhine işliyor. Önce, evleri internet sitesinden beğeniyorsun, teknolojinin bu kolaylığı güzel, ama asıl macera sonrasında başlıyor. ‘Inspection’ (gidip görüp incelemek) yapmak için emlakçıların haftada bir defalığına sadece 15 dakikalığına açtığı evi görmeye gitmen gerekiyor. Ve tabi ki hafta içi herkes çalıştığı için çoğu ‘inspection’ hafta sonuna sıkışmış durumda ve bazıları da aynı ana denk geliyor. Burada iki yöntem uyguladık. İlk haftalarda az beğendiğimiz evleri eleyerek hiç gitmedik, kimse tutmazsa haftaya gideriz diye, sonra baktık olmayacak, sonraki haftalarda Çağrı ve ben ayrılarak eş zamanlı olarak devam ettik. Ayrıldığımız vakit, Mavi’nin ve yön bulmaya yardımcı iPad’in kimde kalacağı ise bambaşka bir tartışma konusu oldu. Mavi’yi alan iPad’e hak kazandı.

NEDEN KONTRATIMI İMZALAYAMIYORUM?

Nedeni basit: Çünkü o aşamaya gelmek için sonu dipsiz bir kuyu olan okulun çalışanları için hazırladığı ‘training’ (eğitim) web sitelerindeki yüzlerce sayfalık bilgiyi süzmeli, anlamalı, pekiştirmeli, içselleştirmeli ve ardından bunlarla ilgili olarak sayfalar dolusu testlerimi yapmalı, geçerli notları almalı, bunları müdürüme imzalatmalı ve yine başka bir ton formla beraber insan kaynaklarına teslim etmeliyim. Bu eğitimlerde neler yok ki. Rektörün dekanın bilgileri, okulun 2050 için ileriye yönelik amaçları planları, iş dağılımı, kim ne yapar neyden sorumludur gibi 100 sayfaya yakın bilgi, maaş bordrosu görüntülemesi, ve daha önemlisi maaş bordrosunu anlaması,... Fırsatta eşitlik ilkesi var mesela. Kısaca herkes dil, din, renk, ırk, eşittir, her hangi bir nedenle ya da bir şekilde ayrım yapılacak olursa bunun yaptırımları vardır. Yani hiç kimse hiç kimseyi sen türksün kürtsün yok senin şiven farklı teninin rengi koyu falan diye ayrımlaştıramıyor ki bu durum sadece üniversite

İÇİM DIŞIM ‘SAFETY’ OLDU

Melbourne’a geldik geleli, okula başladık başlayalı içim dışım safety (güvenlik) oldu. Şöyle ki ben burada tasarım atölyesi dersi veriyorum, dersin ilk 4 haftasını ben değil de teknisyenler veriyor. Atölye dediğim ise freze tezgahı, törpüleme, kesim tezgahı, boyama odası, lazer kesim vs. gibi aletlerin olduğu genişçe bir yer, bizim üniversitede öğrenciyken kullandığımız mekan gibi. Teknisyenlerimiz ise genç ve tabi ki her Avustralyalı gibi içine doğru konuşan Andrew, yaşını başını almış John ve Salvador Dali bıyıklı bir amca. Önce bıyıklı anlattı, üstte başta sarkan bir şey olmayacak, küpe, yüzük çıkarılacak, saçlar uzunsa toplanıp kıyafetin içine sokulacak vs., sonra arkasını döndü, ensesinde toplamış olduğu at kuyruğunu gömleğinin sırtından çıkarmaya başladı, anam çek çek bitmiyor, adamın af edersiniz götüne kadar uzanıyormuş saçları, gösterdi bakın böyle dışarıda olmayacak içeride olacak diye, sonra yine tuttu gömleğinin ensesinden içeri tıktı at kuyruğunu, hayır onca saç hiç mi

RUSYA vs. AVUSTRALYA

Rusya’ya ilk gittiğimde otobüs, metro gibi yerlerde genç erkeklerin hemen hemen hiç oturmadığını gözlemlemiştim. Bizde nasıl yaşlılara yer vermek günlük alışkanlığın bir parçasıysa orada bayanlara -kaç yaşında olurlarsa olsunlar- mutlaka yer veriliyor, tabi ki yine öncelik yaşlılarda. Sırasıyla yaşlı bayanlar, orta yaşlı bayanlar, genç kızlar, sonra yaşlı erkekler, orta yaşlı erkekler derken geriye sadece genç erkekler kalıyor zaten, e gençler de haliyle nasıl olsa kalkacağım diye baştan hiç oturmuyorlar. Avustralya’da ise öyle bir bayan erkek yaşlı genç ayrımı yok, on iki on üç hatta iki üç yaşındaki bebeler otururken beyaz saçlı teyzeler amcalar ayakta. Gerçi işe gidiş dönüş saati hariç çok kalabalık değil metrolar. Yine Rusya’dan örnek vereceğim. Kapıdan geçerken size kapıyı tutan, bebek arabasını taşıyamazken ucundan tutup taşımanıza yardım eden ya da metro otobüs geçişlerinde yol veren kişilere bi teşekkür etmek ya da en azından memnuniyetini belirtmek için bi kaş göz işaret

AVUSTRALYA İlk İzlenimler

Bundan sonra Hello yok, Helllleeeeuuuu var, Tenk yu yok, Tenk yyyyiiiiuuuuuu var, illa uzayacak. So değil, sooööööyyyyy Know değil, neuuuüüüüüyyy Her şeyin sonuna ‘iiieeeeüüüüyyy’ ekledin mi oldu bu iş! Geçen benim tez supervisor takımıyla buluştum, 3 gürbüz Australian 'mate'. Bize haftaya anlatırsın nasıl bir araştırma yapmak istediğini dediler, böyle bi relaxlar, tamam proposalı yazdık da ulan ben napıcam, siz bana demiceniz mi şöyle yap böyle yap... beni böyle başı boş bırakırsanız ben yan gelir yatar sonra da derin sularda boğulurum dedim, tabi tam böyle demedim :) benim biraz yönlendirilmeye ihtiyacım var, bi köşesinden tutar bi outline çıkarmama yardım edersiniz değil mi dedim. Derslere girmeye başladım, allahım öğrenciler bi konuşuyorlar hiç bir kelimenin sonu gelmiyor, böyle hepsini yuta yuta içe doğru konuşuyor veletler, hani sırf öğrenci olsam sınıfta konuşulanın yarısını anlamsam arada kaynar giderim de hoca statüsünde her şeyi anlamam lazım, bazen ken