İÇİM DIŞIM ‘SAFETY’ OLDU
Melbourne’a geldik geleli, okula başladık başlayalı içim dışım safety
(güvenlik) oldu. Şöyle ki ben burada tasarım atölyesi dersi veriyorum, dersin
ilk 4 haftasını ben değil de teknisyenler veriyor. Atölye dediğim ise freze
tezgahı, törpüleme, kesim tezgahı, boyama odası, lazer kesim vs. gibi aletlerin
olduğu genişçe bir yer, bizim üniversitede öğrenciyken kullandığımız mekan
gibi. Teknisyenlerimiz ise genç ve tabi ki her Avustralyalı gibi içine doğru
konuşan Andrew, yaşını başını almış John ve Salvador Dali bıyıklı bir amca.
Önce bıyıklı anlattı, üstte başta sarkan bir şey olmayacak, küpe, yüzük
çıkarılacak, saçlar uzunsa toplanıp kıyafetin içine sokulacak vs., sonra arkasını
döndü, ensesinde toplamış olduğu at kuyruğunu gömleğinin sırtından çıkarmaya
başladı, anam çek çek bitmiyor, adamın af edersiniz götüne kadar uzanıyormuş
saçları, gösterdi bakın böyle dışarıda olmayacak içeride olacak diye, sonra
yine tuttu gömleğinin ensesinden içeri tıktı at kuyruğunu, hayır onca saç hiç
mi kaşındırmıyor anlamadım. Sonra John amcam geldi, başladı anlatmaya. Neymiş
atölyede köpükleri zımparalarken ya da sprey yaparken tozlar ciğerimize
kaçmasın diye gaz maskesi takacakmışız. Kardeş bizim gaz bombalarını yakalayıp
damacanalara tıkan geziciler görse seni ‘biz sivrisinek ilacı arabasının
arkasından koşan bir gençliğiz’ diyecek, ne köpüğü ne spreyi. Efendime
söyleyeyim, böyle havayı süzen eden filtreler varmış, hava temizlenip bize öyle
geliyormuş, işimiz bitince filtreleri plastik vakumlu bir kapta saklamalıymışız
falan filan. Biz de Türkiye’nin en
prestijli teknik okulunda okuduk, bayır gülü gibi ağzımıza burnumuza yemeni
dolar öyle tırtardık köpükleri, atölyede gözlük mözlük hak getire, baldır bacak
girip girişirdik işe, arada testerenin kayışı kopardı, dolaptan yenisini alır
takardık, hey gidi günler… Bu karşılaştırmalardan kendim de sıkıldım ama yine
de yapmadan edemiyorum.
Burada da, Amerika’da olduğu gibi, bazı terimler var, ‘zero tolerance’ (sıfır
tolerans) ya da ‘at all times’ (her zaman) gibi, misal atölye içinde olduğun
‘her zaman’ ister iş yap ister yapma ‘safety’ (güvenlik) gözlüğü takılacak, açık
ayakkabıyla girilmeyecek vs.
Alt tarafı atölyede köpük tırtacağız, ama yok güvenlik şart, bir de en
önemli uyarı illa Avustralya’n standardı olacak, başkasını da kabul etmiyorlar
ha.
Tabi bunlarla da iş bitmiyor, üzerine bir ton video izledik, gözlüğü
olmadığı için gözüne çivi batan adamdan, kimyasalı yanlışlıkla yüzüne döken
sakar adama, arkadaşı toksik maddeyi meyve suyu şişesine koyduktan sonra
–şakacı seni- onu içen ve için için yanan şaşkın elemana ve en acısı kesim tezgahından fırlayan
metalle suratı ortadan ikiye doğranan adama kadar hepsini izledik. Kendimi
Clockwork Orange filminden çıkmış gibi hissettim.
İnsanın atölyeye giresi gelmiyor artık başıma bir şey gelecek diye, o ayrı.
Zaten geçen derse yanlışlıkla ucu kapalı sandaletler vardır ya hani, tam sandalet
değil ama sağı solu da açık olan ayakkabılardan, hava alsın diye, onları
giymişim, dediler ki ayakkabıların uygun değil, sen sadece sarı çizgilerin
olduğu güvenli bölgede yürü, aletlere yaklaşma. Olur dedim.
Neyse, bu kesim tezgahında suratı kesilen adamla röportaj yapmışlar, hayata
küsmüş, gözlerinden biri gitmiş yazık, ‘devlet 16 milyon dolar tazminat ödedi,
ama gözüm gitti, çocuklarımın büyüdüğünü göremedim’ dedi adam içli içli. O an
yüreğime bir acı saplandı, resmen gözlerim doldu, aklıma madenlerimizde
sigortasız çalıştırılan ve bok yoluna ölüp
giden, cesedi bile çıkarılıp da ailesine teslim edilemeyen işçilerimiz geldi. Ne
gözlük ne kask, maden çöküyor maden, ki yasal olarak adamlar orada çalışmıyor
bile...
Sonra ders bitti, benim betim benzim atmış zaten onca kaza videosu
izleyince, John yanıma geldi, bizim kız da yazın İstanbul’a
tatile gitmeyi düşünüyor diye muhabbet açtı benimle. Ne güzel dedim. O demin
demosunu yaptığın gaz maskelerinden de yanına ver bir tane, ne olur ne olmaz,
seçimler var yazın, ne olacağı belli değil, kendine mukayyet olsun diyemedim.
Bizim kendi devletimiz bizi kendi eliyle gazla zehirliyor amcacım sen ne köpük
tozundan bahsediyorsun demedim, diyemedim. Kızına söyle, giydiğine dikkat
etsin, yaz ortasında sıcaktan bunalırsa tomalardan atılan suda serinlemeye
kalkmasın, kimyasal karıştırılmış olabilir, var gücüyle kaçsın diyemedim.
Yorumlar