Kayıtlar

AVUSTRALYA’DA KARŞIDAN KARSIYA GECMEK

Resim
Başlık büyük bi beklenti yaratmasın, amuda kalkarak geçmiyoruz, burada da yürünerek geçiliyor karşıdan karşıya, ama hisler farklı. Işıklı kavşaklardan bahsetmiyorum, onlar zaten belli, kırmızıda dur, yeşilde geç, gereksiz cengaverliklere lüzum yok. Asıl olay ışıksız, ama yaya geçidi şeridi olan yerlerde: Öncelik her zaman yayanın. Teoride zaten mantıklı, ama pratikte o ayağınızı yola attı mı arabalar hemen duruyor ya, işte o zaman insan kendini bir iyi, bir önemli hissediyor, hatta bazen arabayı bekletmeyeyim de hızlı hızlı geçeyim diyorsunuz, ayıp olmasın. Alışmamışız ki yol verilmeye, zor oluyor tabi:) ‘Araba acaba duracak mı’ sorusu zihnin gerisinde hep var, o zaten kazınmış beynimizin bi tarafına. O temkinlilik, o tedirginlik… Zamanla alışıyorsunuz gerçi. Bugün yine her gün karşıdan karşıya geçtiğim yoldan geçeceğim, gidiş geliş bir yer. Neyse bi taraf durdu, tam yolun ortasına geldim ki, diğer taraftan gelen araba hızlıydı, riske atmadan yolun ortası

Melbourne’ün o Çok Meşhur Kahvesi

Resim
Neticede bu topraklar ilk İngilizlerin ayak basıp hüküm sürmesiyle şekillense de, bir İngiliz klasiği olan çay burada hiç de popüler değil. Varsa yoksa kahve! Amerika’nın kahve alışkanlığının güney Amerika’ya bağlı olduğunu biliyoruz, ancak Avustralya kahveyle ülkeye 1940’larda göç eden İtalyanlar sayesinde tanışmış. Kahve içme alışkanlığı Avrupa’nın ‘cafe’ kültürüyle de birleşince, bu Avustralya’nın vazgeçilmez bir kültürü haline gelmiş. Şöyle ki burada çok kutsal bir ‘coffee culture’ hadisesi var toz kondurulamayan. Bu konuda inanılmaz obsesifler ve dünyanın en iyi kahvesini yaptıklarını iddia ediyorlar. Yanlış anlamayın, kahve güzel ama bu kadar tantanaya ne gerek var! En nihayetinde kahveyi buraya İtalyanlar getirmiş. Hatta geldikten sonra ‘off ya bu ne biçim memleket, çok tırt, iş bitiyor napıcaz böyle mel mel oturcaz mı, bi kahve de mi içemicez’ diye serzenişte bulunduktan sonra bakmışlar ki yapacak bir şey yok, iş başa düşüyor, gemilere yükledikleri gibi ilk endü

ANNEMIN DEFOLU POGAÇALARI

Resim
Annem her misafir geleceği zaman evini temizler, aklar paklar poğaça kek börek vs yapar. Bunları da güzelce masanın üstündeki süslü tabaklarına dizer. Aradan bir iki aşırmaya kalkarsan da yersin paparayı, şşşt, yeme onları, sayılı! Ya bi kere de sayısız, sonsuz yap be annem diye çok dalga geçmişimdir. Ya da misal güzelleri dizer masaya, ama defoluları yiyebilirsin -işte kenarı yamulmuş bir poğaça ya da ne bileyim bıçağın gazabına uğramış yarısı kalıpta kalmış bir kek dilimi filan-, onlar ayrı tabakta tezgahın üstünde durur. Ama şimdi bi yanda çörek otusu güzelce tam ortasına serpilmiş, geometrisi uygun poğaçalar dururken, kim ister yarısı fırın tepsisinde kalmış ayarı kaçmış poğaçayı? Tat aynı tat ama insanın gözü masadakilerde kalıyor. Hep zoruma gider, yahu öz çocuğunum, niye hep defoluları yiyorum diye. Misafirler gidince yersin der hep. İyi de onun güzelliği fırından yeni çıkmış mis gibi kokarken yemesi. Şimdi okuyunca gözüne dizine dursun, kaç tepsi poğaça yaptım s