RUSYA vs. AVUSTRALYA
Rusya’ya ilk gittiğimde otobüs, metro gibi yerlerde genç erkeklerin hemen
hemen hiç oturmadığını gözlemlemiştim. Bizde nasıl yaşlılara yer vermek günlük
alışkanlığın bir parçasıysa orada bayanlara -kaç yaşında olurlarsa olsunlar-
mutlaka yer veriliyor, tabi ki yine öncelik yaşlılarda. Sırasıyla yaşlı
bayanlar, orta yaşlı bayanlar, genç kızlar, sonra yaşlı erkekler, orta yaşlı
erkekler derken geriye sadece genç erkekler kalıyor zaten, e gençler de haliyle
nasıl olsa kalkacağım diye baştan hiç oturmuyorlar. Avustralya’da ise öyle bir
bayan erkek yaşlı genç ayrımı yok, on iki on üç hatta iki üç yaşındaki bebeler
otururken beyaz saçlı teyzeler amcalar ayakta. Gerçi işe gidiş dönüş saati
hariç çok kalabalık değil metrolar.
Yine Rusya’dan örnek vereceğim. Kapıdan geçerken size kapıyı tutan, bebek
arabasını taşıyamazken ucundan tutup taşımanıza yardım eden ya da metro otobüs
geçişlerinde yol veren kişilere bi teşekkür etmek ya da en azından
memnuniyetini belirtmek için bi kaş göz işareti yapmak ya da gülümsemek için -ki
hafif bir tebessüm bizde teşekkür anlamına gelir- göz göze gelmeye çalışsam da
hiç biri suratıma bile bakmıyordu. Misal elimde bebek arabasıyla şehirdeki
umumi herhangi bir merdivenden inecek ya da çıkacak olayım mutlaka birisi
koşuyor ve arabanın kenarından tutup taşımamama yardım ediyor, işi bitince de
suratıma bile bakmadan çekip gidiyordu. Klip çeviriyor gibiyiz, ben ana oyuncu
ortada ilerliyorum, kamera karşıdan bizi çekiyor, merdivenlerden iniyorum, arada
yandaki dansçılar geliyor yardımını yapıyor, oyuna dahil oluyor ve hiç bir şey
demeden çekip gidiyor. Allahım birini çevirip de şöyle gözlerinin içine bakarak
bi dolu dolu teşekkür edemedim ya ona yanarım.
Avusralya’ya geldik geleli ise kafanı kaldırıyorsun ‘thank you’
indiriyorsun ‘thank you’. Trendeki görevli herkesin tek tek biletini kontrol
ediyor, her birimize thank you thank you, adamın dili uyuşur be.
Ben de kaba bir insan değilimdir, teşekkür etmesini bilirim, geçen gün süpermarkete
giriyorduk, kocaman bir kapı var, bıraksan arkadakine çarpacak, haliyle herkes
tutup arkasındakine teslim ediyor. Önümdeki kız da kapıyı tuttu, bebek arabası
vardı yine, sağa sola çarpıyor, eh bu da 2 saniye daha uzun tutmak durumunda
kaldı, ben o sırada arabayı geçirdim sonra da göz göze geldik ve gülümsedim,
tam teşekkür edeceğim –bunlar saniyelik oluyor tabi- hatun benden önce davrandı
ve o gevşek Avustralya aksanıyla ‘tenk yiiiiüüü’ dedi, hızını alamadı arkamdan
gelen Çağrı’ya da bi tenk yiiüü çaktı. Biz böyle kaba, kadir kıymet bilmez,
hanzolarız ya ‘thank you’ deyip bize tekrarlattırıp öğretecek aklı sıra.
Fransızlar da yapardı bunu çok, alışveriş yapar paranın üstünü beklersin,
kasiyer ‘mersiboku’ der tekrar ettirir sana öyle verir üstünü.
Kısacası artık tam bir ‘Thank you’ budalasıyım. Birine çarpsam bile
otomatik çakıyorum bi tenk yiiiüüü.
Madem Rusya Avustralya karşılaştırmasına girdik, oradan devam edelim. Rusya’da
her dişinin topuklu giymesine takılmam gibi buradaki hem cinslerinin de siyah
tayt ve Nike spor ayakkabı fetişi olması elbette ki beni illet etti. Arkadaş
her dakka mı spor yapıyorsunuz nedir? İnsan şöyle bi takıp takıştırıp süslenemeyecek
mi burada, şehir spor salonu gibi mübarek. Genci yaşlısı rengarek cins cins
model model ama illa ki Nike.
Bir diğer mevzu da müzeler. Ah işte buna bayıldım. Bilen bilir müzelerde
çocuklara mukayyet olmak zordur, şiştlersin piştlersin yok, çocuk bu, bağırıp
çağıracak koşturup saçmalayacak, zira müze çocuk için sıkıcıdır. Ama burada
adamlar her yaşı düşünmüş, içeri girerken elinize tutuşturulan ‘Çocuklar için’
broşürünün içinde 17. yüzyıl bilmem nere sanatının sergilendiği o benim için bile
sıkıcı olan odacıklarda çocuklar için bir eğlence düşünülmüş. O bölüme girerken
çocuğa soruyorsun –elimize verilen kağıtta yazıyor- ‘aaa bak buradaki
tablolardan birine tavuklar horozlar saklanmıııış, haydi beraber onları bulmaya
var mısın’, çocuk tabi ahlayıp uflamayı bırakıp seninle beraber tablolara
bakmaya başlıyor, sonra buluyor, mutlu oluyor; ya da müzenin başka bir köşesinde
yine çocuklar için ayrılmış bir odada tencere tava kaşık birbirine vurarak
müzik yapılabiliyor, dilediğince gürültü serbest. Öyle şuşlayıp puşlayan soğuk
nevale müze görevlisi Rus teyzelerden de yok burada, çok şükür, güler yüzlü
çocuk canlısı görevliler var, yavrucuğumla azar
işitmediğim sanat merkezlerine ve müzelere merhaba J
Yorumlar