Batının Teknolojisini alalım, ama Ahlakını almayalım!
Siz hiç
Avustralya’da kaldırım taşı döşeyen bir işçi gördünüz mü? Ben gördüm. Hatta
durdum ve dakikalarca zevkle izledim.
Burada hangi
şehre giderseniz gidin, hatta o şehrin hangi semtine giderseniz gidin bütün
kaldırımların sonundaki yaya geçişlerinde tekerlekli sandalye ya da bebek
arabası benzeri araçlar için eğik düzlemler vardır. İşte ben, radyosundan gelen
melodiler eşliğinde bunlardan birini yapan bir isçiyi gördüğümde, durdum ve hayretle
onu seyrettim. Elindeki ıspatulayla bebek poposu okşarcasına nasıl da özenerek,
sanki bir pastanın üzerindeki kremayı düzeltiyormuşçasına pürüzsüz bir kaldırım
kenarı yapışını izledim.
Melbourne’de altı
evden oluşan bir ‘unit’ler topluluğunda yaşıyorduk. Su giderinde bir tıkanıklık
olmuş ve bu altı dairenin ana gideri de bizim arka bahçeden geçiyormuş. Gelip
bakacaklarmış. Tamam dedik. Söyledikleri vakit geldiler. Sordular gider nerede
diye, bilmiyorum dedim, bahçeye bakalım dediler, gelip sağa sola bakındılar. Baktılar
ki görünürde bir şey yok, gittiler arabalarına, bi takım kocaman kocaman
paftalar çıkarıp planları incelediler. Bizim bloklar otuz sene önce yapılmış bu
arada, siz düşünün çizimler ne kadar eski.
Sonra gelip şıp
diye elleriyle koymuş gibi buldular toprağın altında kalmış 15 santim çapındaki
kapağı. Oradan aşağı dikdörtgen bir çukur kazıp bahçe çitinin dışına doğru uzatarak
boruyu ortaya çıkardılar. Ben işe gideceğim deyip bahçeye ulaşan garaj kapısını
açık bırakıp çıktım. Geldiğimde o kazmış oldukları çukurun üzerine kalaslar
koymuş ve önüne de ‘izinsiz geçilmez, iş vardır’ mealli bir tabela koymuşlardı.
Ertesi gün de gelip işi bitirip çukuru doldurup düzeltip gittiler. Tabi orda
çimler vardı, arada onlar gitmiş oldu. Ben de ev sahibine söyledim, dedim
bunlar kazdı burayı çimler gitti, ben yeni tohum atıcam haberin olsun. Ok dedi.
Aradan bir ay kadar bi zaman geçti, ben tohumu falan da unuttum, su idaresinden
telefon geldi. Biz yine gelicez sabah evde misiniz diye, dedim ki sekizde işe
gidicem ama garaj kapısını açık bırakırım, ordan geçersiniz bahçeye. Yok dedi,
bütün gün boş yere açık bırakmana gerek yok, ben sabah sekizden önce gelirim.
Neyse sabah birileri
geldi, dedi ki bi problem var mı, yok dedim. Her şey yolunda mı, giderle ilgili
bir sıkıntı var mı? Yok çok şükür. Toprağa ihtiyaç var mı? Dedim evet, kazarken
çıkan toprağı ağacın dibine atmışsınız, giderin orası azıcık çukur kaldı. Tamam
deyip, arabadan bi el arabası dolusu toprak getirip döktü. Ben ilgiyle olayı izlerken,
üstüne bir de çim tohumu getirip o kel kalan bölgeye avuç avuç tohumları da
serpti. Benim ağzım hayretten açık kalmış öyle mel mel bakarken, hadi iyi
günler deyip gitti.
Sonra diyorlar
ki, Batının teknolojisini alalım, ama ahlakını almayalım.
Yok yaa!
O iş öyle olmuyor
işte, bu kısmını alalım da şu kısmı kalsın diye. Çoban salatasından maydanoz
ayıklamaya benzer o iş. Bunlar paket şeklinde geliyor. İçiçe geçmiş,
bütünleşmiş.
Ahlak denince
kafalar sadece başka şeye çalışıyor nedense.
Al arkadaş al,
teknolojisini de al, çalışma ahlakını al, korkma, ahlaksız olmazsın!
Yorumlar