Her şeye PLEASE deme hastalığı
Sabah Mavi’yi, bugün işe erken gitmem gerektiği için, ‘before school care’e bıraktım. Orada da kahvaltı verildiği için evde yapmadık. Meğer geç kalmışız, kahvaltıyı toplamışlar. Neyse, suratsız öğretmen ‘kahvaltı saati bitti bık bık bık’ diye hısladıktan sonra zor bela yerinden kalktı ve tamam ben bir şeyler çıkarayım ona dedi. Mavi’ye sordu.
Öğretmen: What would you like to eat?
Mavi: Cornflakes.
Öğretmen: Cornflakes, please!!!
Aggghh!! Düzeltmeseniz ölürsünüz! Çok
önemli! İlla her boka ‘please’ dicez, ‘thank you’ dicez. Yoksa hödüğüz biz
aslında!
İlk geldiğimiz zaman da bi süpermarket maceram olmuştu, şöyle yazmıştım:
‘’Avusralya’ya geldik geleli,
kafanı kaldırıyorsun ‘thank you’ indiriyorsun ‘thank you’. Trendeki görevli
herkesin tek tek biletini kontrol ediyor, her birimize thank you thank you,
adamın dili uyuşur be. Ben de kaba bir insan değilimdir, teşekkür etmesini
bilirim, geçen gün süpermarkete giriyorduk, kocaman bir kapı var, bıraksan
arkadakine çarpacak, haliyle herkes tutup arkasındakine teslim ediyor. Önümdeki
kız da kapıyı tuttu, bebek arabası vardı yine, sağa sola çarpıyor, eh bu da 2
saniye daha uzun tutmak durumunda kaldı, ben o sırada arabayı geçirdim sonra da
göz göze geldik ve gülümsedim, tam teşekkür edeceğim –bunlar saniyelik oluyor
tabi- hatun benden önce davrandı ve o gevşek Avustralya aksanıyla ‘tenk
yiiiiüüü’ dedi, hızını alamadı arkamdan gelen Çağrı’ya da bi tenk yiiüü çaktı.
Biz böyle kaba, kadir kıymet bilmez, hanzolarız ya ‘thank you’ deyip bize tekrarlattırıp
öğretecek aklı sıra’.
Başka kültürden geldik ya, farklı bir dil konuşuyoruz, mutlaka kaba biri
olmalıyım. Bıktım ulan sizin bu kibarlık budalalığınızdan!
Çocuk zaten evde her bişeye teşekkür edip duruyor. Hayır, tabi ki güzel
ama, bi süre sonra fenalık basabiliyor yani! Legodan uçak yapıyoruz, ben parçaları bulup veriyorum, Mavi de yapıyor, her bi parçayı verdikten sonra çocuğun her seferinde teşekkür ettiğini bi hayal edin.
Geçenlerde IELTS’e yeniden girmem gerekti, ve Youtube’dan sınavın
Speaking kısmı için bazı videolaya bakıyorum. Kadın diyor ki, konuşurken ‘thank
you’ deyin, ‘please’ deyin, soruyu anlamadıysanız ‘Could you please...’ diye
sorarak tekrar ettirin. İngiliz kültürü kibarlık kültürüdür, siz sadece bir dil
sınavına girmiyorsunuz, kültürü anladığınızı da belirtin, diyor. Bunu anlatanın
da Hintli olması, ayrı bi konu tabi...
Her cümleyi 'please'le bitirmeyle kibar olunsaydı!
Siz gelip Aborjinlere burayı cehennem edip topraklarına çökerken ‘Could
we please take over your land?’ mi dediniz, tüm dünyayı sömürdünüz de ‘Thank
you’ mu dediniz?
Ne bi yemekten sonra ‘elinize sağlık’ lafınız vardır, ne de çalışan
birisine ‘kolay gelsin’ diyecek bir sözcüğünüz. Gelmiş bize kibarlık demogojisi
yapıyosunuz.
I’m sick of it!
Geçen sene birine Türkçe dersi verdim. Şunu anladın mı? Evet
teşekkürler. Bunu yazdın mı? Evet teşekkürler. Nasılsın? Teşekkürler. İyi
misin? Teşekkürler. Adın ne? Sorduğun için teşekkürler vs. vs.. Ay yeter ayol
dedim. Bak Türkiye’ye gidecem gidecem diyosursun, hayat orda böyle geçmez
dedim. Unutma, insanlar buradakinden daha az teşekkür ediyor diye otomatikman
daha kaba değildir dedim.
Hayır bi de ‘personal space’ meselesi var. Sokakta beş adım ötene aniden
biri çıksa ‘sorry’ diyorsun. Öyle çarpmaya filan gerek yok. Şimdi sen İstanbul’a
gideceksin, metrobüse bineceksin, dedim ‘sorry sorry’ demekten ilerleyemezsin bak ona göre,
yazık yani!
Yorumlar