Kayıtlar

Şubat, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Okula Başlama Sertifikası ve Avustralya Milli Marşı

Burası ‘down under’ ya, her şey ters, demiştik zaten, burada belgeyi okulun başında veriyorlar: ‘Okula Başlama Sertifikası’. Ne büyük bi motivasyon! Hiç bir zaman okulu sevmeyen bir çocuk olmadım. Ancak şimdi dönüp baktığım zaman ne çok şeye tahammül etmiş olduğumu fark edip hayıflanıyorum. Bu hafta (okulun 3. haftası) ve ilkokula yeni başlamış oğlum ilk defa Pazartesi sabahları gerçekleşen tüm okuldaki öğrencilerin katıldığı törene katıldı. İlk törenleri olduğu için bizim de katılmamıza izin verdiler. Öyle boy hizasına girip de, öndekinden bir omuz boyu uzakta durarak dakikalarca ayakta beklemek filan yok. Hava biraz kapalı olduğu için büyükçe bir salonda (spor salonu) toplanan tüm okulun öğrencileri bağdaş kurup yere oturdu. Herkes kırmızılı yeşilli giyinmiş (okulun forması), çoraplar beyaz, ayakkabılar siyah, ancak saçlar dilediğin gibi. Kimisi toplamış, kimisininki açık, kimininki topuz, erkeklerin bazısında lüle lüle uzun saç var. Öyle asker tıraşı filan yok. Kızların s

Türkçe

Türkçe’nin gözünü seveyim: Armut’un A’sı Elma’nın E’si İncir’in İ’si Her şey olduğu gibi. Ancak, İngilizce berbat: A, ‘ey’ diye E, ‘ii’ diye İ de ‘ay’ diye okunursa ben bunu çocuğa nasıl anlatayım. Elimize bir liste verdiler: A for Apple B for Ball diye evde tekrarlayın diye. İyi ama C for Camel, yani okunuşuyla ‘sii for kemıl’ çok mantıksız! Çocuğun da kafa karıştı.

Bira kapağından nerelere

Resim
Geçen bira içiyordum, kapağını açmış ortalıkta unutmuşum. Uzaktan fark ettim ki içinde bir şeyler yazıyor, aha dedim, bedava çıktı. Bilirsiniz kapak içlerinden şimdiye kadar çok gazoz, kola filan içmişliğimiz vardır. Hatta bakkalda daha satın almadan şişenin altını üstünü çevirip şöyle bi eğik tutup, kapağın altındaki yazıyı görmeye çalışmadım diyene de inanmam. Kapakçı bi milletiz; kuponla büyüdük, kapak biriktirdik. O aptal sana yağının kabının bile  yağlı kulpçuğunu biriktirince bir şey çıkıyordu, yağı kullanmadan önce kesip saklamak gerekirdi, yoksa ambalaj iyice yağlanıp buruştu mu bir şeye benzemezdi. Kuponlar mutfaktaki yemek tarifleri kitabının arasında dururdu genelde... Neyse kapağa uzandım ve, yazı aynen şöyle diyor: ‘Who was the first man to fly solo from England to Australia? Answer: Bert Hinkler’. Bi İngilizce küfredesim geldi: WTF, who cares? Bu tür gereksiz bilgiler ansiklopedisinden alınmış sorular pedlerin arkasına yapışılı o beyaz kağıtçıklarda filan yazar. Yani

Alaska Juneau

Cruise’da çalışmaya başlamadan önceki gün (eski notlardan derleme / 2004 / gençlik heyecanları) Alaska’ya uçuyorum. Her şeyi inanılmaz soğuk içen bir toplumla karşı karşıyayız. Elimdeki kutu kolayı tutamıyorum; o kadar soğuk ki parmaklarım donuyor. Bir de üstüne üstük elime ağzına kadar buz dolu bir plastik bardak tutuşturdu hostes. Bardaktaki buzları nereye atacağımı şaşırdım. Bir elimde kola bir elimde buz dolu bardak boş boş bakıyorum. Zaten kemerle bağlıyım, bir de pencere kenarındayım. Sonunda buzları yediğim fıstık çerezinin ambalajına doldurmaya karar verdim. Bu insanlarda galiba bademcik yok, bildiğin buz içiyorlar. * Alaska’nın adını bile duymadığım bir şehrinin küçük bir otel odasında, tek başıma, uçaktan aşırdığım polar battaniyeye sarınmış, sıcak kahvemi yudumlayaraktan dışarıdaki ağır yağmurun dinmesini bekliyorum. Burada ne işim var benim? Neredeyim, ve nereye gidiyorum? * Juneau’dayız. Tatlı mı tatlı küçük bir liman şehri. Alaska’nın başke

Cheers and Tears

Resim
Ve beklenen gün geldi: Aylardan Ocak, günlerden Perşembe ve Mavi okula başladı. Okula başlamak için harika bir gün! Hem Cuma sonrası tatil, hem de Pazartesi sendromu yok.  Neyse çocuklar sınıflarına yerleştirildi, bir iki oyun oynadılar, eşlik ettik, baktık ki artık herkes kendi halinde, anne babalar yavaş yavaş çekildik sınıftan ve oradan biz veliler için hazırlanmış olan ‘Cheers and Tears’ partisine geçtik (neşe ve gözyaşı olarak çevirebilirim sanırım). Sonra kadehlere şampanyalar doldu ve ‘Cheers’ ettik birbirimize. Şerefe! Bu ülkeyi seviyorum  smile emoticon  Çocuğu okula başlattıktan sonra sabahın köründe şampanya patlatmak nedir yahu!

Avustralya okullarının pes dedirttiği an!

Resim
Mavi bu sene (hatta haftaya Perşembe –o da enteresan bir gün ya hadi-) okula başlayacak. Bir sene önceki eğitim yılı içerisinde 6 kere 2şer saatliğine okula gittiler, öğretmenleriyle tanıştılar, diğer çocukları gördüler, sınıfları gezdiler, bahçeyi, bahçedeki tavukları keçileri (buradaki okullarda tavuk-kuzu/keçi fiks) tanıdılar, oyun parkında oynadılar, kütüphane neresi, tuvalet neresi öğrendiler, kısacası ‘okul’ ne menem bir şeymiş  gördüler. Kendimi düşünüyorum da okula başlamadan önce, hepimizin başından geçti, okula başlamak büyük bir olaydır, ama böyle hep bi korkarak, hep bi bilinmeze doğru bi yolculuktu bizimkisi. Nasıl bir yer, kimler var, ne olacak, nasıl olacak? Büyük bi kara delik; o nedenle ki sınıfta aylarca annesiyle/halasıyla oturan arkadaşlarımız vardı, alışana kadar. Neyse... Bugün bir mektup geldi eve Mavi’ye. Öğretmeninden. Diyor ki: ‘Sevgili Mavi, umarım tatilin iyi geçiyordur, 2016’da hep beraber eğlenceli bir yıl geçirmek için sabırsızlanıyorum, haftaya görü