Siz bize naaptınız? Resim dersini neden sevemedim?

Şimdiye kadar Mavi’deki sanat ilgi ve bilgisini geliştirmek için onu bilimum, yaşına hitap edebilecek sergilere götürdüm, hatta yaşını aşan yerlere de taşıdım durdum (en ağırı muhtemelen Hermitage Müzesi’ydi), tiyatro, bale, sirk, opera onları da gösterdim (sirke bayıldı, operayı pek anlamsız buldu). Odasına da renk renk boy boy kağıtlar, fırçalar, pasteller, tebeşirler, kuru kalemler, gazlı kalemler, suluboyalar, akrilikler koydum, zaman zaman da bunları çıkarıp önüne koydum, bıraktım istediği gibi karalasın. Onun haricinde de evde bi alışkanlık geliştirdik; bi ürünün kutusunu, ambalajını atacağımız vakit –eğer ki akıp kokmayacak yapış yapış bir şey değilse - geri dönüşüm için önce Mavi’nin odasına atıyoruz, o orada yırtıyor kesiyor biçiyor, arabaya dönüştürüyor, uçak, robot vs. yapıyor, iyice haşatı çıkınca da normal geri dönüşüm çöpüne atıyoruz.

Şimdi okula başladı ya, resim dersi var, benim gibi boş bırakmaz belki yönlendirirler diye heyecanlıyım (ben tabi ‘Art’ dersini kafada direk ‘Resim’ diye dönüştürmüşüm, o da ayrı). Resim dersinin olduğu günler Mavi eve gelince soruyorum, oğlum resim yaptınız mı, yok, boya yaptınız mı, yok, allah allah heralde ilk haftalar diye bir şey yaptırmadılar diyorum. Bu böyle 4 haftadır sürüyor, bir şey yaptırmadılar mı, yok, şunu bunu çizin demediler mi yok. Ben sanıyorum ki bi yönlendirme olacak, öğretmen bir şey çizdirecek filan; meğersem yokmuş.

Okulun 4. Haftaki bülteninde Art öğretmeni aynen şunları yazmış:

‘Sanat stüdyomuza yeniden kullanılabilir ürünleri bırakan velilere teşekkür ederiz. Eğer öğrencilerimizin yaratıcı işleri ya da konstrüksiyonları için geri dönüştürülebilir kutu ya da herhangi bir şeyleriniz varsa lütfen kapımıza bırakın… Sanat stüdyomuz Salı günleri yaş gözetmeksizin tüm sınıflara açıktır, oraya gelebilir, diğerleriyle konuşabilir, sosyalleşebilirler. Yönlendirilmiş hiç bir aktivite yoktur, öğrenciler buraya kendi başlarına birer sanatçı olmak için gelirler’.

Buyrun burdan yakın, hani nerde bi Cumuhuriyet bayramı resmi, bi 10 Kasım resmi, bi 23 Nisan resmi :)

Çocukluğumu düşünüyorum da, yahu, Çocuk bayramı gelmiş, üstüne üstük bahar gelmiş hava güzel, dünyada eşi benzeri yok, çocuklara armağan edilmiş koca bir bayram, sen tutup çocuklara işkence edercesine ‘hadi bayram resmi çizin’ diyorsun. Hayır bi de her sene mi yapılır bu iş? Ç. ile bambaşka şehirlerde bambaşka okullarda okumuşuz, ona durumdan bahsedince bi kahkaha patlattı, eveeet dedi, bayram resmi bi ritüeldir, hele 10 Kasım resmi fikstir; bi Atatürk büstü çizilir, önüne bir çelenk, yanında da ellerinde bayraklarla çocuklar. Bir kere de ‘çocuklar, bayram geldi, ne hissediyorsanız onu çizin, içinizdeki duyguyu renklerle yansıtın’ demedi hiç kimse.
(Buna benzer bir çalışmayı üniversitede Endüstriyel Tasarım okurken yaptırdılar, bi müzik dinletip duygularımızı yansıtmamızı istediler, sonra da CC verdiler, hiç bi aldığım düşük not koymadı da bu dinlediğin müziğin bende uyandırdığı duyguyu görsel anlattığım işe CC almama çok içerledim, sen benim içimde ne hissettiğimi ne biliyorsun da beni notluyorsun, yapan herkese ‘A’yı ver geç, bazı şeyler notlanmamalı..)

İlkokulu Ankara’da düz bir mahalle okulunda okudum, öğretmenim dünyalar tatlısı bir kadındı, ona hiç laf ettirmem ama resim veya müzik için ayrı bir öğretmenimiz yoktu. O nedenle de genelde bu dersler sıkıcı geçerdi, Matematik’i daha çok severdim iyi mi! Sınıfta bi arkadaşımızın annesi resim öğretmeniydi, o bir sefer dedi ki ben çocuklara bir şey yaptırayım, ama sanırım çok döküntüsü olacağı için sınıfta sadece 8-10 kişiye yaptırabilmişti (evet o şanslılardan biriydim). Her ne kadar geri kalanlar için üzülsem de ben tadını çıkartmıştım aktivitenin. Gazete kağıtlarını önceden evde ıslatıp getirmemizi istemişti, sonra beyaz tutkal vs. ekleyerek ıslak gazeteleri hamura çevirmiş onlarla heykeller yapmıştık. Resim dersine olan inancım artmıştı. Demek ki böyle ilgi çekici şeyler de vardı…

Ortaokul liseyi de Anadolu Lisesinde okudum, orada branş öğretmenlerimiz vardı çok şükür. Hatta bi seferinde iyi bir resim öğretmeni de denk gelmişti, okulda kendi stüdyosu filan vardı, çamaşır sularıyla çalıştırmıştı, puantizm tekniğini öğretmişti, çok enteresan gelmişti o yaşlarda. Sonradan bi kız öğrenciye sarktığı ortaya çıktı –ya da birinin iftirasına maruz kaldı bilemem- okuldan atıldı, o zamanlar en azından üstü örtülmüyormuş bu tip şeylerin. Sonra da yerine sıkıcı bi resim öğretmeni geldiydi, bayram resimlerine devam…

Müzikte de zorla flüt çaldırırlardı, hatırladıkça tüylerim diken diken oluyor. Notaları hiç ezberleyemezdim, tek tek üzerine yazardım Do Re Mi filan diye, öyle olunca gayet güzel çalıyordum, bi sefer hoca sözlüye kaldırdı, kendi kitabınıza değil benimkine bakarak çalacaksınız demez mi, çık koca sınıfın ortasında tahtaya, hiçbir şey okuyamıyorum ki nota adına neyi çalayım, enlemesine uzun beş çizgi üzerinde bi takım damla şeklinde noktalar, saçma sapan sesler çıkardım flütle, tüm sınıf güldü dalga geçti oturdum yerime, neyse ki dersten geçtim, zaten müzikten kalmak nedir ya? İlgim yoksa ben napayım? Bunları Ç.a anlatınca yine delirdi, yahu dedi, neden bir davul bir keman bir org değil de flüt? Çünkü en ucuz ve taşınabiliri oydu. Önümü tıkamasalar bi Fazıl Say olacağımdan değil ama allah aşkına bu plastik blok flüt dayatması da nedir?


Sırf ben mi maruz kaldım bunlara? Resim ve müzikle ilgili ‘güzel’ anıları olanlar lütfen bi anlatsın, içimiz açılsın. Ben çekmişim, başkaları eğlenmiş diyeyim.

Yorumlar

En çok okunanlar

Isim Konusu

KIRKINI ÇIKARDINIZ MI?

Melbourne Gerçekleri Volume 1

Melbourne Gerçekleri Volume 2

Kültürel Kodlar

Yarra Valley Wineries / Şarabımızı nerde tatsak?

Ayakkabılarınızı mı çıkarırsınız, galoş mu alırsınız?

AVUSTRALYA GÖÇMENLIK BASVURUSU

Türkiye Tatili Sonrası Avustralya’ya Dönüş

Turuncu Balık