Melbourne’de ilk yılbaşımız
Daha önce pek çok
yılbaşı kutladım. Çoğu Ankara’da, kimisi evde, kimisi arkadaşların evinde,
kimisi Kuğulu park civarı sokaklarda, bi sefer İstanbul’da -ki en rezaleti odur,
bir ton plan yapıp, kimseyle buluşamayıp, Marmara otelin önünde molotofların
patladığı yılbaşında biri üniversiteden biri liseden birbiriyle çok alakasız
iki arkadaşla bir arada Taksim’de salak bi bara sığınıp, gece bi sapığın
arkadaşa saldırmasıyla biten bi hikayesi var-. Bir diğeri Endonezya’da,
hayatımın yılbaşısını geçiriyorum derken birileri evdeki eşyalarımızı soymakla
meşgulmüş ki gecesi güzel, sabahı hazin biten bir hikayedir o da. Bir değişik evlere
şenlik hikaye de Umman’da, Müslüman ülkede iki bira bulacaz diye çatlarken
alkolün göbeğine düşüşümüzün hikayesi (ayrıntı için bakınız), bi tanesi
Belçika’da küçüktüm unuttum, üç beş tanesi İzmir’de, bir tanesi de havada
uçakta Tayland dönüşünde… başka da hatırlamıyorum.
Ancak, hiç böyle
bir yılbaşı kutlamadım. Çoluklu çocuklu, şehrin göbeğinde piknik yaparaktan,
muazzam bir havai fişek gösterisi izleyerekten, hep beraber bağırıp
çağıraraktan. Tüm gece boyunca geri geri yürürken bizim bebek arabasına (evet
çocuk dört yaşına geldi hala mı bebek arabası diyeceksiniz ama akşamları uyuyor
bu çocuk, nereye yatacak, o bebek arabası bir nevi otel onun için) çarptığı
için müdahale etmek zorunda kaldığımız sarhoş dışında hiç bir rahatsız edici
ekstrem davranışlarda bulunana rastlamadık.
Belediye olayı
öyle bir organize etmiş ki, gösterilere tüm halk davetli, evet çocuğundan
yaşlısına tüm şehir davetli ve tabi ki o gün trenler ve otobüsler ücretsiz. Önce
saat 7 gibi falan Melbourne’ün tüm çocuklu aileleri bir parkta buluştuk ve dev
ekranda Muppet Show izleyerekten piknik yaptık, artık parkın büyüklüğünü siz
düşünün. Belediye sağolsun, çocuklar erken uyuyor diye saat 9
buçukta erken havai fişek gösterisi yaptı, 12'de de büyüklere:) Gayet iyi oldu,
zira Mavi 10 gibi bebek arabası oteline kıvrılıp rüyalar alemine daldı.
Şehir merkezinde havai fişekler gece yarısı
gökdelenlerin üzerinden atılacak dendi, biz de yan mahallelelerden birinden
oraya doğu yürümeye başladık. Yollarda pembe tişörtlü genç kız ve erkekler,
bize o yol kapalı buradan gidin diye yol gösteriyor, yolu tarif ediyordu. Merkezdeki
tüm araba ve tramvay yolları trafiğe kapanmış olduğu için tüm trafik akışını değiştirmişler
ve herkes yolunu rahatça bulsun ve en önemlisi de izdiham çıkmasın diye,
herkesi yönlendiriyorlar. Bebek araban varsa asansöre yolluyorlar, kısacası
koca şehirde hiç bir yerde yığılma olmuyor. Tabi ki koca kıtadaki insan
sayısının İstanbul nüfusuna eş olduğunu da belirtmekte fayda var.
Merkezde trafiğe kapanmış tramway yolundan
yürürken geldiğimizden beri burayı bu kadar kalabalık görmediğimizi fark ettik.
Öyle bir kalabalık ki, İstanbul’un her zamanki İstiklal caddesini düşünün, işte
o kadar. Metrolar hınca hınç insan doluydu, yine trenleri hiç bu kadar dolu
görmemiştik. O da İzmir’de her gün işe giderken kullandığım 169 numaralı
Üçkuyular-Alsancak hattı kadar kalabalıktı.
Kısacası o gece, ara ara durup ‘napıyoruz
ya bu gavur ellerde’ diye kendime sorduğum sorunun cevabını buldum. Buralar
güzel, varsın patlıcanın tadı olmasın. Güzel bir karnıyarığın hayalini
kurmadıktan sonra gurbette yaşamanın da tadı olmaz ki.
Herkese iyi yıllar :)
Herkese iyi yıllar :)
Yorumlar