Dünya Turuna Hazırlanırken / Ocak 2015
Böyle sansasyonel başlıklar atmaya da bayılıyorum. Şimdi neee, nerede, ne
zaman, nasıl soruları başlayacak, çok heyecanlı.
Hemen açıklayayım. Gerçek şu ki, Rough Guide’ın ‘First Time Round the
World’ kitabını aldım. Kitabın sizce de aşağılayan bir başlığı yok mu? Daha ilk
seferiniz mi, ay sizi çömezler der gibi, insan bi eksik hissediyor kendini.
Dünya turunun henüz bu aşamasındayım, gerisini okumak istemezseniz anlarım :)
Ama karar vermek işin yarısı derler...
Yazar dört beş kere dünyayı turlayıp girmedik delik bırakmadıktan sonra
olayı A’dan Z’ye ele alarak yazmış. Olunması gereken aşılardan, kaçırılmaması
gereken festivallere, sağlık sigortasının ayrıntılarından, aylar hatta yıllar
öncesinden alınan uçak biletinin nimetine, seyahat blogu tutmanın
faydalarından, fotoğraf çekmenin altın kurallarına, hangi ülke vizeyi kaç günde
verirden, hangi öğrenci kartı ne kadarlık indirim sağlara kadar gayet pratik tüyolarla
dolu.
Ancak eleman tam bir sefillik yaşıyor bana kalırsa! Hamam böcekli odada
nasıl uyunacağından, teknelere otostop çekmenin beş önemli kuralına, yetmiş iki
saatlik tren yolculuğunda hayatta kalmanın sırlarından, sadece yoğurt, meyve ve
cips yiyerek sağlığı korumanın dayanılmaz gerçekliğine kadar; kısacası beş
kuruş parayla nasıl 120 ülke gezilir, onun yollarını anlatmış.
Bir de götürülecekler listesi var ki, ben artık orda bi dur dedim: 1
tişört, 1 şort, 1 pantolon, 1 uzun kollu bluz (bu bluz öyle bir bluz olacakmış
ki, ayrıntı vermiş; hem gündeye hem de şık bir yere giyilebilecekmiş), 1 mayo,
1 kırışmayan etek diye devam eden bir listesi var. Allahtan 2 don demiş ha,
insafa gelmiş. Dünya turu seyahatinden
bahsediyoruz arkadaş, dalga mı geçiyorsun. Tamam en ideal seyahat bagajsız
yapılır, sen de haklısın ama, yani! Gece yatarken yıkayacakmışım, sabaha
kuruduğunda giyecekmişim. Oldu! Ulan ben dağa çıkarken bile daha çok şey
taşıyordum. Kabul, ağırlık yapmasın diye tuvalet kağıdının ortasındaki karton
halkayı çıkarmışlığım var (evet gerçekten yaptım bunu, ama Aladağlar’ın
tepesinde o senden büyük çantayla bata çıka çarşak tırmanmak da var).
Gelelim ecnebi memleketlerde hacet gidermenin inceliklerine. Birçok üçüncü
dünya ülkesinde tuvalet yerine kullanılan yerdeki ‘delik’ten bahsetmiş. Bu tarz
tuvaletlerde ayağımızı nereye hangi yöne doğru koyacağız, eğilirken
ceplerimizdekiler düşmesin diye nasıl dikkat edeceğiz, ışık yoksa tuvalete
ağzımızda bir lamba ile gireceğiz, deliğin üzerine eğileceğiz ve B2 bombacısı
gibi hedefe isabet ettireceğiz. Bunları adım adım anlatmış. Söylüyorum, iyi bir
rehber kitap.
Allahtan alaturka tuvaletlerin inanılmaz bir tasarım olduğunu da itiraf
etmiş de, külahları değişmedik. Yıllardır hep söylüyorum, umumi alanlarda
alaturkalar kesinlikle daha hijyenik. Batılılar ‘squat’ yani çömelmeye –tabiri
caizse sıçma pozisyonu- hiç alışık değilmiş, çömeldiklerinde geriye doğru değil
öne doğru eğiliyorlarmış, bu nedenle geriye doğru kaykılınca da dengeyi
tutturamıyorlarmış, aman dikkat edin deliğin içine düşmeyin diyor. Abinin önerisi;
eğer dünya turuna çıkacaksanız, önce evde ‘squat’ pozisyonuna çalışın, sonra
tatile çıkın. Neyse ki bu konuda bir sıfır öndeyiz :)
Bir diğer husus da üzerinde plastiği olmayan alafranga tuvaletler, bunlara
yapmak daha zormuş, burada da ‘standing squat’ pozisyonu gerekliymiş, daha
zormuş. Günaydın, ben yıllardır tüm umumi tuvaletlere ayakta eğilmek suretiyle yapıyorum,
bacak kası geliştirdim, sen hep oturuyor muydun?
Ancak bazı ülkelerde tuvalet kağıdı yerine gazete veya mecmua sayfası koyuyorlarmış
ki bunu ben de ilk defa duydum, o mecmua sayfalarını poponuza sürmeden önce
iyice kırıştırıp açın ki yumuşasın diyor, parlak kuşe sayfaları yumuşatmak daha
uzun vakit alırken gazete sayfaları kolayca yumuşuyormuş. Dedim size, her türlü
bilgi mevcut.
Her ülkeden de kısa kısa bir şeyler aktarmış. Türkiye’de otobüslerde
sıkılan bir unisex parfümden bahsetmiş ama sanırım kolonya demek istiyor. Sordu
herhalde otobüste elinde kolonya şişesiyle gelen muavine, bu kadın için mi
erkek için mi diye, biri de unisex dedi. Kolonya candır can, tabi adamcağız
lavanta kolonyasına denk geldiyse bilemem.
Abi bir de yalnız seyahatten yana. Öyle arkadaş markadaş programı bozarmış,
arıza çıkarırmış, arkadaşı yolda edinirsin diyor. Sonra da karanlık bir sokakta
saldırıya uğrarsan adamın ta..aklarına nasıl tekme atman gerektiğini anlatıyor.
Bir de şöyle bi yaklaşımı var, böyle laf arasında pahalı otellerde
kalanları, ‘local transport’ yerine taxi kullananları falan bi aşağılayan tavır
içinde. Tamam biz de gezdik zamanında sefil sefil Avrupalarda, istasyonlarda
uyuduk, günlerce yıkanmadık. Takdir ediyoruz, eyvallah bu maceraları ama ulan
benim çocuğum var artık. Öyle diken üstünde dünya turuna mı çıkılır. Sonra kendi
kendime itiraf ettim ki ben dünya turumu Rahmi Koç gibi yapmak istiyormuşum
meğer. Tamam abartıyorum :) O da iyi gezdi ama, 180 ton yakıt harcamış
teknesiyle, yuh.
Baktım olmayacak, gittim hemen Lonely Planet’in ‘Travel with Children’ adlı
kitabını aldım, bi rahatladım. Bu kitap da
çocukla insanın başına gelebilecek tüm felaketleri öyle bi sıralamış ki, of yaa
dedim ne dünya turu. Ateş, enfeksiyon, düşmeler, çizilmeler, burkulmalar, arı
sokanlar, yılan ısıranlar, kaybolan çocuklar... Bu kitap da öyle bir medikal
malzeme listesi vermiş ki, yukardaki abinin çantası kadar mübarek.
Kitabın en güzel bölümü yine kültür şoku kısımları: alaturka tuvaletlerde
nasıl s.çılması gerektiği bilgisi burada da es geçilmemiş. Ah bu batılılar beni
öldürecek; bu tip tuvaletlerde çocukların bazısı delikten düşeceklerini zannediyormuş,
o nedenle tuvalete onlarla birlikte girmekte fayda var diyor. Yahu zaten
delikten kayıp düşeceğini zannedecek yaştaki çocuk umumi tuvalette yalnız
bırakılır mı?
Hala bez kullanan çocukla kamp yapmaya gidiyorsanız, kakayı toprağa gömmek,
bezi de güneşin altında kurutup sonra plastik poşete koymak gerekiyormuş ki çok
ağırlık yapmasın. Tam gecenin bir körü siz uyurken emekleyerek çadırdan çıkmaya
karar veren çocuklarınızı ayılar kapmasın diye çadırın kapısına uygulanacak
güvenlik önlemlerinden bahsediyordu ki, baktım Lonely Planet bile işin içinden
çıkamamış ki bu yaştaki çocuklarla siz en iyisi karavan kampı yapın diye
önermiş.
En önemli konulardan biri de ‘child friendly itinerary’; yaşlara göre
ülkelerde gidilecek yer önerileri var. Türkiye’de aile seyahati için otobüslerin
şahane, trenlerin berbat olduğundan bahsetmiş, haklı. Araba kullanmak için de
‘defensive driving’ pratiğiniz olsun, öyle kiralayın diyor. E tabi İstanbul’u baz alırsak... Türkiye’ye getirilecekler
listesinde ise güneş kremi, böceksavar, sandalet, şapka ve –sıkı durun- üniversal
lavabo tıkacı var. Höynk? Neden tıkıyorsunuz lavabolarımızı ben onu anlamadım.
Dükkan sahipleri genellikle çay ikram eder, ama bir şey almayacaksanız
kibarca reddedin diyor. Olur mu canım, buyurun için, çay bu. Kahvaltıda da
mısır gevreğinden başka bir şey yemem diyorsanız kutunuzu yanınızda taşıyın
diyor. Ah canım memleketimin kahvaltısı, bi avuç gevreğe değişilir mi be.
Neticede sanırım dünya turundan önce bi Türkiye’ye gidesim var, onu anladım
:)
Siz kahvaltıyı hazırlayın, çayı demleyin, ben lavabo tıkacımı alıp
geliyorum.
Yorumlar