İKİNCİ ÇOCUK MESELESİ
İkinci çocuk
birinci kadar düşünülmemiştir hiç. Birincinin tadı damakta kalmış, bir
ikincisine heves edilmekte ama bünyeye fazla gelebileceği için de işi tadında
bırakmakta karar kılınmıştır :)
İkinci, üçüncü, hatta dördüncü çocuk neden doğurulur?
Tek çocuklu annelere gelsin bu yazı.
Mavi’nin yuvasında hayranlık ve kıskançlık arası karışık
bir duyguyla gözlemleyip ancak anlamadığım, anlamlandıramadığım bir anne
tipolojisi var: 3 yaşındaki çocuğunu yuvaya getirirken bir tane de 2 yaşlarda
elinden tuttuğu, ekstra bir tane de daha yürüyemediğinden yan tarafındaki bel
boşluğuna oturtup bu şekilde taşıdığı çocuğuyla beraber gelen anneler. Yuvada
25 anne varsa abartmıyorum 10 tanesi bu şekilde. Diğer bir 10 tanesi de 2
çocuklu, geriye kalanlar da benim gibi tek çocuklu. Zaten Melbourne sosyal ağ
gruplarının içinde ‘Onlies’ adlı tek çocuklu ebeveynler grubu var, ‘Lonelies’
der gibi.
Geçen Türkiye’de bi arkadaşım anlattı, 3 yaşındaki kızını
oyun grubuna götürmüş, 10 anne, 10 çocuk, 10 da bakıcı vardı diyor, ben de
dedim buradaki oyun gruplarında genelde oran 10 anneye 30 çocuk.
Bu ülke,
çocuklara ananelerin dedelerin babaannelerin baktığı, evlerde temizlikçilerin,
yatılı bakıcıların ya da gündelikçilerin çalıştığı bir ülke değil, ya da konu
komşunun çocuklara göz kulak oluverdiği bir ülke hiç değil. Herkes her şeyi
kendi yapıyor. Ve ben bu kadınların dokuz on ay arayla (sanırım en az bi 9 ay
olması lazım, değil mi) bu bebeleri nasıl doğurduğuna –orasını geçtim- asıl
nasıl baktıklarını anlayamıyorum. Bir insanın peş peşe üç dört çocuk
yapabilmesi için mazoşist falan olması lazım, buna ‘çocuk sevgisi’ demek çok
hafif kalıyor.
Hele o belde taşıma olayı, tutturulması gereken ayrı bir
denge. Bir kere bel-kalça oranı çok önemli, oran ne kadar büyükse taşıma işlemi
o kadar kolay oluyor. Tercihen bel ince kalça da geniş olacak ki çocuk
bacaklarını açıp oraya lök diye otursun, anne diğer tarafa doğru bi 10 derece
filan kaykıldı mı eliyle çocuğun sırtına destek yapmasına bile gerek yok, o
kadar, kendi kendine durur çocuk. E diğer eliyle yuvadan aldığı çocuğunun
beslenme çantasını toplayacak, montunu giydirecek filan, kolay iş değil.
Ben evden tek çocukla çıkıp dönerken akla karayı
seçiyorum. Giyindiydi soyunduydu, dur çocuğum, yapma çocuğum etme çocuğum,
yanımdan yürü çocuğum, karşıdan karşıya geçerken elimden tut çocuğum diye diye
güç bela yuvaya varıp, yuvadan dönüyoruz. Üç taneyle nasıl olur, hayallerimi
zorluyor!
Hani insana doğum öncesi bir insanüstü enerji geliyor ya,
doğurmaya gün kala ayy çocuk gelecek deyip evim tüm pencerelerini silmeye
kalkışan hamile biliyorum. Ve bu enerji uzunca bir süre de emdir/gaz çıkart/alt
değiştir/uyut kısırdöngüsü boyunca gitmiyor ya, sanırım yılda bir çocuk
doğurdukça bu kadınlar güçlerine güç katıyor ve Süpermen gibi bir şey oluyorlar.
Mavi üç buçuk yaşına geldi ve ben açıkçası yavaş yavaş
eski miskin halime geri döndüm. Çocuk yeni doğduğu zamanlar, iki saatten fazla
uykuya ‘ooo bugün iyi uyudum’ diyen ben, şimdi sabahları hiç deliksiz uykumdan
uyanıp da yataktan çıkamıyorum.
Bu ‘ikinci çocuğu yapacaksanız hemen yapın’ lafını eminim
hepiniz duymuşsunuzdur, bahane olarak da ‘kardeşlerin yaş farkı çok olmasın’
derler, alakası yok; kadın arada o insan üstü enerjisini kaybetmeden gücüne güç
katsın diye söyleniyor o laf, eldeki enerji bitmeden her yeni gelen çocukla
birlikte katlanarak çoğalıyor.
Yaşasın iki üç
dört çocuklu anneler, uzaktan takip ediyorum sizi, çok da imreniyorum. Bense ‘only
and lonely’ olmaya devam ediyorum :)
Yorumlar