RUSYA VE TEYZELER


Bu başlık sanki biraz zorlama gibi görünüp akabinde Rusya ve Amcalar, Ablalar, Bacanaklar gibi türevler gelmeyecek meraklanmayın.

Rus Teyzeleri bambaşka.
Bir kere her yerdeler, çok baskınlar ve işin benim açımdan en vahim yanı çok asabiler. Facebook’tan ‘Rus teyzelerden azar yiyen Türkler’ başlıklı bir grup kursam eminim katılımcısı epey olacaktır.

Bu teyzeler, gördüğüm kadarıyla, 60-70 yaş demeden çalışıyorlar. Belediye otobüsü biletçileri, metro güvenlik gözlemcileri, müze çalışanları hep teyzeler. Şimdi tabi ki teyzelerin çalışmasında  problem yok, ancak en belirgin özellikleri suratsız, sinirli, asabi, aşırı disiplinli ve vara yoğa bağırıyor olmaları. Servis sektöründe çalışıyor olmaları da hiç fark etmiyor, bir yanlış varsa gayet rahat, anne gibi, hemen azarı yapıştırıyorlar.
İlkin Hermitage Museum’da gezerken Mavi arabasında sessiz sakin oturup fındıklarını yiyordu ki  -Mavi’yi arabasına ancak eline dökülmeden yiyebileceği bir şey vererek sabitleyebiliyordum-  müzenin farklı odalarında çalışan 3-4 farklı teyze her farklı odaya girişimizde bizi bi azarladı fındıklar konusunda, birinden kaçtık ötekine yakalandık, ta ki fındıklar bitene kadar. Sonra bir Katedralin içinde yüksek sesle konuşunca anında dibimizde bitiverdi bir tanesi, susun ya da dışarı çıkın diye. Metroda yanlışlıkla Mavi’nin ayağı bir başkasının eteğine gelip de toz yapınca yine bi sevimsiz surat… hadi bunları anlıyorum…

Oyuncak Müzesine gittik bir arkadaşımın Mavi’yle yaşıt oğlunu da alarak. Yanımızda iki çocuk, yaşlar da 2.5-3. E içeride oyuncaklar var, yani ne bekliyorsunuz ki ben anlamadım. Çocukların hmm bu taş bebekler 18. Yüzyılda yapılmış, elbiselerindeki dokumaların kalitesine bak hele gibi yorum yapmalarını mı? Bizimkiler –normal olarak- ‘aaaa uçağa bak, annneee bak tekneee, aaaa arabaya baaak’ filan diyerek kendilerinden geçerken –ki bu arada ufacık müzede sadece biz varız- görevli teyze gelip sanki ölü evinde koşturuyormuşuz gibi sessiz olmamızı burasının bir müze olduğunu bize hatırlattı, sonra da ‘adabınızla gezin gezecekseniz’ dercesine bi bakış fırlattı suratımıza. Yine başka bir gün sokakta giderken Mavi arabasında oturmuş ve ayaklarını ön tarafta yere sürtüyor. Bir teyze durdurdu bizi ve Rusça bir şeyler saydı da saydı, çocuğu, ayaklarını, ayakkabılarını gösterdi. Hayır sana ne? Gerçi ne dediğini de anlamadım ama muhtemelen ayaklarını sürtmesin, bağla da adam gibi otursun filan diyordu. Ay sanki ben bilmiyorum bağlamasını. En bombası da tramvayda oldu, yolculuk biraz uzun sürünce Mavi haliyle sıkıldı ve bir sağdaki bir soldaki koltuklara gidip gelmeye başladı, hatun –tramvay şoförü- sen yolun ortasında durdur tramvayı, çık o kabinden, gel koridorun ortasına, açtı ağzını yumdu gözünü, saydı da saydı, herkes bize bakıyor, hayır şimdi Rusça anlamıyoruz da diyemiyoruz, eliyle koluyla ne dediği aşikar. Biz de Mavi’i kucağımıza zımbaladık ve ineceğimiz durağa kadar kafamızı eğip oturduk. Bir de sonradan müzeye dönüştürülen savaş gemisi Cruise Aurora’ya giremeyişimiz var ki evlere şenlik. Lonely Planet’te müzenin ücretsiz olduğu yazılı, gittik sıraya girdik, bekledik bekledik, Mavi’yle elele geminin pasarelladan  çıkmaya çalışıyoruz, bir anda bir teyze çıktı önümüze para istedi, dedim ücretsiz diyordu, Niiiihhhh Niiiih diyor bana, tamam dedim, paralı mı yani, ne zaman değişti, zemin dingildek, elimde Mavi, oraya buraya sarkıyor, sırtımda çanta, cüzdan çantanın en dibinde, çocuğun elini bırakıp cüzdana nasıl ulaşacağım onun derdindeyim, teyze bir anda önüme geçti, kollarını önünde çapraz biçimde kavuşturdu ve bizi Niiih Niiih diyerek aşağıya doğru iteledi, gerisin geri çıktık sıradan. Eh dedim pes artık yani, sanki gemiyi bombalayacaz.
Hayır artık öyle bir noktaya geliyorsun ki, önüne zehir koyup iç deseler azar yememek için içeceksin. Artık nasıl ezilmişsem Rusya’da, tatil dönüşü Datça’da bijuteriden kolye ucu bakıyorum, satıcı tüm kutuyu tezgaha boca etti, neyse seçtim bir tane, sonra zincir de alacağım dedim, ‘kızım sen şunları topla’ dedi bana ve zincirleri çıkarmaya gitti. Ben de tıpış tıpış kolye uçlarını topluyorum, sonra satıcı bayan geri yanıma geldi ‘ay ne yapıyorsunuz estağfurullah, ben benim kıza dedimdi’ dedi, meğer orada çalışan genç kıza demiş. ‘Ay ne biliyim ben’ dedim. Rusya’da olsak toplatırlardı valla!

Yorumlar

En çok okunanlar

Isim Konusu

KIRKINI ÇIKARDINIZ MI?

Melbourne Gerçekleri Volume 1

Melbourne Gerçekleri Volume 2

Kültürel Kodlar

Yarra Valley Wineries / Şarabımızı nerde tatsak?

Ayakkabılarınızı mı çıkarırsınız, galoş mu alırsınız?

AVUSTRALYA GÖÇMENLIK BASVURUSU

Türkiye Tatili Sonrası Avustralya’ya Dönüş

Turuncu Balık