St Petersburg'dan Notlar
Temmuz 2013
Petersburg ve
Kızlar
Kızlar evet güzel. Buralarda ‘vayy be hatuna bak’ diyeceğiniz kız görme olasılığı çok fazla. E bunu gelmeden de zaten biliyorduk. Benim şaştığım ayrı bir konu. Kızlar bi enteresan giyiniyor, şöyle ki ahh dedim keşke o dolapta duran, ‘bir düğün olsa da giysem’ dediğim abiye kıyafetlerimi, şifon etekleri, transparan bluzları, niye aldığımı tam olarak kestiremediğim bilumum fırfırlı elbiselerimi filan getirseymişim gündeye giyerdim, genç yaşlı zayıf şişman güzel çirkin fark etmiyor herkeste bir karış boyunda bir etek, abiye bluz ve bir karış boyunda topuklu ayakkabı, böyle şıkıdım şıkıdım yürüyorlar, ayol bizim Türk mankenler bile böyle rahat yürüyemiyor topukluyla.
Petersburg ve
Topuklu Ayakkabı Fenomeni
Bir an dedim neler oluyor. Ben düğüne mi geldim yoksa burası şehrin göbeği, sokağın ortası, yerin yedi kat dibi metronun içi, hava alanı, restoran, alışveriş merkezi, otobüs mü? Aman allahım. Parklarda, bahçelerde, parke taşlı sokaklarda, uzun metro kuyruklarında, bitip tükenmez yürüyen merdivenlerde her yerde hep topuklu hep topuklu…
Sanırım kızlar on yaşına filan gelince topukluyla yürüme kursuna gidiyorlar. Ülkemde topuklu giyen kadın sadece ayakta durabilir, hadi bilemedin bir kaç adım atar. Bir düğüne gidersin ayağında topuk, elinde şarap kadehi bir köşede durursun, gelinin bile her zaman düğünün cılkı çıktıktan sonar giyeceği bir yedek terliği, converse ayakkabısı vardır. İşe gidersin babetle, çekmecende topuklun seni bekliyordur, bi çabuk değiştirir toplantıya gidersin. Yok yok bizlik değil…
Buradaki zamanımın bir kısmını ev arayarak geçirdiğim için çok fikir sahibi oldum bu konuda.
Kızlar evet güzel. Buralarda ‘vayy be hatuna bak’ diyeceğiniz kız görme olasılığı çok fazla. E bunu gelmeden de zaten biliyorduk. Benim şaştığım ayrı bir konu. Kızlar bi enteresan giyiniyor, şöyle ki ahh dedim keşke o dolapta duran, ‘bir düğün olsa da giysem’ dediğim abiye kıyafetlerimi, şifon etekleri, transparan bluzları, niye aldığımı tam olarak kestiremediğim bilumum fırfırlı elbiselerimi filan getirseymişim gündeye giyerdim, genç yaşlı zayıf şişman güzel çirkin fark etmiyor herkeste bir karış boyunda bir etek, abiye bluz ve bir karış boyunda topuklu ayakkabı, böyle şıkıdım şıkıdım yürüyorlar, ayol bizim Türk mankenler bile böyle rahat yürüyemiyor topukluyla.
Bir an dedim neler oluyor. Ben düğüne mi geldim yoksa burası şehrin göbeği, sokağın ortası, yerin yedi kat dibi metronun içi, hava alanı, restoran, alışveriş merkezi, otobüs mü? Aman allahım. Parklarda, bahçelerde, parke taşlı sokaklarda, uzun metro kuyruklarında, bitip tükenmez yürüyen merdivenlerde her yerde hep topuklu hep topuklu…
Sanırım kızlar on yaşına filan gelince topukluyla yürüme kursuna gidiyorlar. Ülkemde topuklu giyen kadın sadece ayakta durabilir, hadi bilemedin bir kaç adım atar. Bir düğüne gidersin ayağında topuk, elinde şarap kadehi bir köşede durursun, gelinin bile her zaman düğünün cılkı çıktıktan sonar giyeceği bir yedek terliği, converse ayakkabısı vardır. İşe gidersin babetle, çekmecende topuklun seni bekliyordur, bi çabuk değiştirir toplantıya gidersin. Yok yok bizlik değil…
Petersburg ve
Dostoyevski
İnsan Dostoyevski’nin
evine gidip de hala binanın, sokağın, mahallenin bozulmamış olmamasından
haliyle etkileniyor, sanki tarihin içinde bir yolculuk yapmışsın ve adam hala
yaşıyor ve hala yazıyor gibi. Sonra da triplere giriyorsun. Metroda adeta
herkes bir Raskolnikov görünüyor gözüne. İnsanlara bakıp sürekli olarak
hayatlarını, o an nereye gittiklerini, nasıl bir evde oturduklarını hayal
etmeye çalışıyorsun. Aslında hiç de göründükleri gibi olmadıklarını düşünüyor,
kim bilir hangisinin içinden bir katil çıkabileceği fantezisiyle ürperiyorsun. Belki
de onunla yan yana oturmaktasın ve farkında bile değilsin.
Petersburg ve Evler
Buradaki zamanımın bir kısmını ev arayarak geçirdiğim için çok fikir sahibi oldum bu konuda.
Her biri
birbirinden tarih kokan oymalı kakmalı bitişik nizam apartmanlar, büyük
ferforje kapılardan geçilen nem kokulu avlular, tırabzanları kir bağlamış kırık
dökük merdivenler, kocaman kocaman pencereler, pencerelerde rengi griye kaçmış kırışık tüller…
Alelade bir sokak
arasında yürürken, o eski yüzlü binalardan birinin devasa penceresindeki
yıpranmış perdeyi sıyırmış, saç baş birbirine geçmiş halde, bembeyaz suratı ve
perdeyle bir örnek eskimiş gri kabarık gelinliğiyle Helen Bonham Carter’ı
görsem hiç şaşırmazdım.
Zira evler ve
sokaklar ve bütün avlular ürkütücü derecede tarih ve gizem kokuyor.
Yorumlar