sabah-öğle-akşam
Evden işe gidiş yolunun otobüsünde kendime oturacak yer bulmuşum; mutluyum. Karşılıklı yerleşime sahip olan dörtlülerde pencere kenarındayım. Karşımda bir bayan, yanımda bir erkek, çaprazım boş. Ön kapıya yakın bir yerlerdeyiz.
Yanımdaki bey otobüse binen bayanlardan birini tanıyor çıkıyor, buyrun diyor bayana, oturun karşıma. Bayan geri geri gidemeyeceğini belirtince, bey ona kendi yerini verip karşısına oturuyor, bayan da yanıma. İkisi de göze batan bir aşırılığı olmayan, ortalama halim selim insanlar. Muhabbet başlıyor.
Bayanın annesi bir hastalıktan dolayı bir sene önce sizlere ömür olmuş. Şimdiki asıl vaka ise kemoterapi tedavisi gören 76 yaşındaki babası. Tüm aile ona bakıyor. Sohbet biraz ilerleyince bizim karşıdaki bey doktorlardan dem vuruyor 'allah bunların eline kimseyi düşürmesin' diyor bayana. ‘Ben sana bir ilaç yazayım bak günde iki kere vereceksin bundan, bir de üç posta vitamin, birşeyciği kalmaz babanın.’ ‘Doktorlar bilmezler bunu, bitkisel bir ilaç bu.’
Çaresiz kadın, bunu eczanede bulup bulamayacağını soruyor. Tabii tabi bulursun. Sen bana bir kağıt kalem ver yazayım hepsini. Bayan çantasından bir kağıt parçası çıkarıyor. Kaleme ise karşımda oturan diğer bayan yetişiyor. Meğer, o da, benim gibi, pürdikkat kesilmiş, muhebbetin içinde.
Belediye otobüsünde karşılaşılan ve bilmem kaç senedir görülmeyen bu tıpla uzaktan yakından alakası olmayan yurdum insanı tanıdık, yanındaki tanımadığı bayandan aldığı kalemle küçük bir not kağıdına, 76 yaşındaki akciğer kanserine ilaç yazıyor.
Romanya ya da Almanya’da tanıdıkların varsa, oradan da şurup getirebilirsiniz. Onu da yazayım mı diyerek iyice havaya giriyor. Çaresiz kadın, hazır reçeteye ilaç yazan bir eli bol birini bulmuş, yaz yaz diyor. Eniştemin kızkardeşi Almanya’da, isteriz icabında.
Romanya’daki şuruptan sonra sıra kocakarı ilaçlarına geliyor. Beyimiz anlatıyor. Yarım litre limon suyuna altı yumurtayı koyacaksın, o yumurtalar bir hafta bekleyecek, kabukları eridikten sonra...., bal ve iç cevizi de ekle, günde üç defa, sabah-öğle-akşam, birşeyciği kalmaz babanın.
76’lık dedenin tüm vücudu sarmış kanser tedavisi için, ayaküstü can kulağıyla dinliyor krşısındakini çaresiz kadın.
Bana da ‘acil şifalar’ demekten başka birşey kalmıyor. Karşımdaki beyse mide bulantısına verilen nane-limon kaynamışı kadar kolay verdiği ‘iyi niyetli’ tedavi yönteminden dolayı teşekkürü alıyor bayandan.
Yanımdaki bey otobüse binen bayanlardan birini tanıyor çıkıyor, buyrun diyor bayana, oturun karşıma. Bayan geri geri gidemeyeceğini belirtince, bey ona kendi yerini verip karşısına oturuyor, bayan da yanıma. İkisi de göze batan bir aşırılığı olmayan, ortalama halim selim insanlar. Muhabbet başlıyor.
Bayanın annesi bir hastalıktan dolayı bir sene önce sizlere ömür olmuş. Şimdiki asıl vaka ise kemoterapi tedavisi gören 76 yaşındaki babası. Tüm aile ona bakıyor. Sohbet biraz ilerleyince bizim karşıdaki bey doktorlardan dem vuruyor 'allah bunların eline kimseyi düşürmesin' diyor bayana. ‘Ben sana bir ilaç yazayım bak günde iki kere vereceksin bundan, bir de üç posta vitamin, birşeyciği kalmaz babanın.’ ‘Doktorlar bilmezler bunu, bitkisel bir ilaç bu.’
Çaresiz kadın, bunu eczanede bulup bulamayacağını soruyor. Tabii tabi bulursun. Sen bana bir kağıt kalem ver yazayım hepsini. Bayan çantasından bir kağıt parçası çıkarıyor. Kaleme ise karşımda oturan diğer bayan yetişiyor. Meğer, o da, benim gibi, pürdikkat kesilmiş, muhebbetin içinde.
Belediye otobüsünde karşılaşılan ve bilmem kaç senedir görülmeyen bu tıpla uzaktan yakından alakası olmayan yurdum insanı tanıdık, yanındaki tanımadığı bayandan aldığı kalemle küçük bir not kağıdına, 76 yaşındaki akciğer kanserine ilaç yazıyor.
Romanya ya da Almanya’da tanıdıkların varsa, oradan da şurup getirebilirsiniz. Onu da yazayım mı diyerek iyice havaya giriyor. Çaresiz kadın, hazır reçeteye ilaç yazan bir eli bol birini bulmuş, yaz yaz diyor. Eniştemin kızkardeşi Almanya’da, isteriz icabında.
Romanya’daki şuruptan sonra sıra kocakarı ilaçlarına geliyor. Beyimiz anlatıyor. Yarım litre limon suyuna altı yumurtayı koyacaksın, o yumurtalar bir hafta bekleyecek, kabukları eridikten sonra...., bal ve iç cevizi de ekle, günde üç defa, sabah-öğle-akşam, birşeyciği kalmaz babanın.
76’lık dedenin tüm vücudu sarmış kanser tedavisi için, ayaküstü can kulağıyla dinliyor krşısındakini çaresiz kadın.
Bana da ‘acil şifalar’ demekten başka birşey kalmıyor. Karşımdaki beyse mide bulantısına verilen nane-limon kaynamışı kadar kolay verdiği ‘iyi niyetli’ tedavi yönteminden dolayı teşekkürü alıyor bayandan.
Yorumlar