Kayıtlar

Eylül, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Melbourne Gerçekleri Volume 2

Avustralya’ya ilk geldiğimde beni şaşırtan Melbourne gerçekleri  Neden, neden, biri bana açıklasın, neden? Tamam anladık, ülkecek yalın ayak gezmeyi çok seviyorsunuz. Alışveriş merkezlerinde, şehrin göbeğinde yollarda, parklarda, hatta ormanlarda bile, ama n’olur umumi tuvaletlere de yalın ayak girmeyin be kardeşim. Evet, çok güzel, enerjimizi atıyoruz, topraklanıyoruz, her şeye OK. Tamam, yüzme havuzunun tuvaletlerine de giriyorsunuz yalın ayak, hadi onu da anladım, havuz mavuz, ama şehrin göbeğindeki devlet kütüphanesinin tuvaletinde de yalın ayak olmaz ki! Böyle Nepal’de Hindistan’da çok görmüştüm yalınayak gezen sarışın conileri, meğer Aussie’ymiş hepsi! Her şeye yavaş yavaş alıştım da Avustralya’nın bu yalın ayak gezme meselesini bi türlü anlayamadım, hani kültür şoku diyorlar ya, bu da benim şokum. Oha herkes mi bağımlı? Beni ilk çarpan şeylerden biri de şehrin her yerinde, umumi tuvaletlerden mahalle kütüphanelerine kadar her yerin tuvaletinde şırınga atmak için a

Melbourne Gerçekleri Volume 1

Resim
Dakka başı neden kendimi dişçide buluyorum? Buralara yaz geldi, ama tuhaf bir yaz, bi gün hava 30 derece, ertesi gün 15. Geldiğimden beri 2 dişim kırıldı, kesin bu saçma hava değişimine yoruyorum ben, metal dolgular bi genleşiyor bi daralıyor sonra dişi patlatıyor. Bu teorimi dişçi arkadaşa anlattım, yazık kız bozuntuya vermedi, ‘hmm olabilir’ dedi ama benim bu efsane bilimsel çıkarımıma bi tarafıyla güldüğünden eminim. Neden mi hippi gibi giyiniyorum? Yaz geldi gelmesine ama insan bi rahatlayamıyor ki, böyle yaz yağmuru filan da olmuyor tatlı tatlı, bi anda buz kesiyor hava. Ya, insan bi gün içinde klimanın hem ısıtma hem soğutmasını kullanır mı? Ne giyeceğimi şaşırdım artık. Hippiler gibi giyiniyorum, ayakta sandalet içine çorap (gülmeyin) -gün içinde çıkabilir-, etek var ama altında –ne olur ne olmaz- bi tayt, illaki boyunda bi fular, üst üste alt alta bi ton giysi, rengarenk. Neden Avustralya hiçbir yere benzemiyor? Bi yere benzemiy

Çantaları çaldırmayacağız diye İtalya’da nasıl donumuza kadar ıslandık?

Resim
Yıl 1998. Pınar ve Evren’le İtalya Pisa’da tatildeyiz, interrailin bilmem kaçıncı durağı, artık saymıyoruz. Yine cepteki –zaten olmayan- parayı otele vermeyelim, tren istasyonunda matları serip tulumlarda yatalım, parayla da iki bira içeriz diyoruz. İstasyona doğru yürüyüp bakıyoruz ki ortalıkta bizim gibi bi dolu koca çantalı backpacker var. Hemen yerimizi alıyoruz biz de yanlarında. Yalnız Türküz ya, önlemimizi de alıyoruz. Önce çantaların perlonlarını birbirine bağlıyoruz, sonra herkes kendi çantasından uzanan bi perlonu da kendi bileğine bağlıyor ve kolunu tulumun içine çekiyor. Hani biri gece uyurken gelip de çantalardan birini almaya kalkarsa zorlansın hesabı, ya da mesela Pınar’ı kucaklayıp kaçırmaya kalktılar, zincirleme perlonlarla hemen ben ve Evren de uyanacağız aklımız sıra! Çok temkinli olduğumuz için de böyle kendimizi akıllı sanıp, hiç bir önlem almadan sere serpe yatan sarışın alman kızlarını cıkcıklıyoruz. Neyse, biraz kakara kikiriden sonra ağırlık bas