bilimum
Daha önce de bahsettim bu farktan
Bir kentin yaşayanlarının bekleme alışkanlıkları, o kentin niteliğini resmeder adeta. Başkent Ankara’yla gavur İzmir’i ele alalım örneğin.
Ankara’da kişiler bir diğeriyle buluşmak için Dost Kitabevi’nin önünü, İzmir’de ise Sevinç Pastenesi’nin önünü tercih eder genelde. Bu durum başta anlamsız bir nüans olarak görünse de, aslında şehrin yaşam tarzı ve kültür niteliğinde nasıl da bir farklılığa yol açar.
Ankara’da Dost Kitabevi önünde buluşmaya karar vermiş kimse Dost’un önünde beklemez, mutlaka içindede bekler. İçeride de durup beklemez, kitaplara dergilere yeni çıkan albümlere bakar. Buluşacağı kişi gelene kadar ya bir kitap alır ya da almasa da olur, bakındığıyla kalır.
İzmir’de ise Sevinç’ten en fazla bir dondurma alıp çıkabilir insan ve yeniden dışarıda beklemeye devam eder. Bekleyen insan sıkılır ve çevresini incelemeye başlar. Belki de bundandır İzmir’in kızlarının bu derece süslü ve bakımlı olmasının nedeni, birbirlerini kestiklerinden. Herkes güzel görünmek ister, görünmek için bakılmaya ihtiyaç vardır. Bu nedenle evde en paspal pijamalarını giyen İzmir kızları, çıkınca dışarı takar takıştırır sürüp sürüştürür.
Peki Ankaralı neden Dost’un önünde değil de içinde bekler? Kültür ve edebiyat aşkından mı? Tabi ki hayır. Çok basit bir cevabı var: Hava soğuktur. Kitap dergi aralarında dolanmak, kış aylarından kalma bir alışkanlıktır Ankaralı için. Kitapçı önünde burnun donacağına, sıcacık içeri girersin.
Ankara’da kış vardır, şehir soğuktur. Bu nedenle sosyalleşmeler hep kapalı alanlarda sınırlı kişiyledir.
Ankaralı daha içine kapanık, daha bohemdir. İzmirli ise püfür püfür vapurda arkadaş edinecek kadar sosyaldir. Sıcacık havasında şehrin, pastaneden dondurmasını alır, saçını geriye atar, güzneş gözlüğünü düzeltir ve çevresini süzmeye devam eder. Ankaralı ise kendi iç yolculuğunun girdaplarında döner durur.
Araya İstanbul’u sıkıştıracak olursak –gerçi İstanbul hiçbir araya sıkışmaz ama-
İstanbul karmakarışık bir kolajdır. Rengarenk. Tüm şehirler ayrı bir kolajdır aslında memleketimde. Sadece nitelikleri farklıdır. İstanbul kolajı öylesine dolu ve rengarenk türlü türlü parçalardan oluşmuştur ki siz gidip de üzerine bir parça eklerseniz kimse birşey farketmez, kolaj yeniden anlamlanır. İzmirin kolajına ise kolay kolay yeni bir parça ekleyemezsiniz, eklediğinizde farkedilir. İzmir buna karşı çıkmaz gerçi, zamanla yedirir bünyesine. Ankaranın ise kolajı monokromik bir gri çeşitlemesidir. Siyahtan beyaza uzanan tüm gri tonları mevcuttur Ankara’da. Bu nedenle kırmızı şemsiyeli bir bayan hemen farkedilir bu kolajda. Ankara güzel bir arka plandır, öndeki obje olmayı becerebilirseniz. Ama burda da barınamaz diğer renkler, arka planın grisi üzerime sıçrayacak beni de bozlaklaştıracak diye nice pembeler turuncular kaçmıştır şehirden. Nereye? Tabiki onları kayıtsız şartsız kabul eden –kabul eden de demeyelim, umurunda olmayan- İstanbul koca şehrine.
Bir kentin yaşayanlarının bekleme alışkanlıkları, o kentin niteliğini resmeder adeta. Başkent Ankara’yla gavur İzmir’i ele alalım örneğin.
Ankara’da kişiler bir diğeriyle buluşmak için Dost Kitabevi’nin önünü, İzmir’de ise Sevinç Pastenesi’nin önünü tercih eder genelde. Bu durum başta anlamsız bir nüans olarak görünse de, aslında şehrin yaşam tarzı ve kültür niteliğinde nasıl da bir farklılığa yol açar.
Ankara’da Dost Kitabevi önünde buluşmaya karar vermiş kimse Dost’un önünde beklemez, mutlaka içindede bekler. İçeride de durup beklemez, kitaplara dergilere yeni çıkan albümlere bakar. Buluşacağı kişi gelene kadar ya bir kitap alır ya da almasa da olur, bakındığıyla kalır.
İzmir’de ise Sevinç’ten en fazla bir dondurma alıp çıkabilir insan ve yeniden dışarıda beklemeye devam eder. Bekleyen insan sıkılır ve çevresini incelemeye başlar. Belki de bundandır İzmir’in kızlarının bu derece süslü ve bakımlı olmasının nedeni, birbirlerini kestiklerinden. Herkes güzel görünmek ister, görünmek için bakılmaya ihtiyaç vardır. Bu nedenle evde en paspal pijamalarını giyen İzmir kızları, çıkınca dışarı takar takıştırır sürüp sürüştürür.
Peki Ankaralı neden Dost’un önünde değil de içinde bekler? Kültür ve edebiyat aşkından mı? Tabi ki hayır. Çok basit bir cevabı var: Hava soğuktur. Kitap dergi aralarında dolanmak, kış aylarından kalma bir alışkanlıktır Ankaralı için. Kitapçı önünde burnun donacağına, sıcacık içeri girersin.
Ankara’da kış vardır, şehir soğuktur. Bu nedenle sosyalleşmeler hep kapalı alanlarda sınırlı kişiyledir.
Ankaralı daha içine kapanık, daha bohemdir. İzmirli ise püfür püfür vapurda arkadaş edinecek kadar sosyaldir. Sıcacık havasında şehrin, pastaneden dondurmasını alır, saçını geriye atar, güzneş gözlüğünü düzeltir ve çevresini süzmeye devam eder. Ankaralı ise kendi iç yolculuğunun girdaplarında döner durur.
Araya İstanbul’u sıkıştıracak olursak –gerçi İstanbul hiçbir araya sıkışmaz ama-
İstanbul karmakarışık bir kolajdır. Rengarenk. Tüm şehirler ayrı bir kolajdır aslında memleketimde. Sadece nitelikleri farklıdır. İstanbul kolajı öylesine dolu ve rengarenk türlü türlü parçalardan oluşmuştur ki siz gidip de üzerine bir parça eklerseniz kimse birşey farketmez, kolaj yeniden anlamlanır. İzmirin kolajına ise kolay kolay yeni bir parça ekleyemezsiniz, eklediğinizde farkedilir. İzmir buna karşı çıkmaz gerçi, zamanla yedirir bünyesine. Ankaranın ise kolajı monokromik bir gri çeşitlemesidir. Siyahtan beyaza uzanan tüm gri tonları mevcuttur Ankara’da. Bu nedenle kırmızı şemsiyeli bir bayan hemen farkedilir bu kolajda. Ankara güzel bir arka plandır, öndeki obje olmayı becerebilirseniz. Ama burda da barınamaz diğer renkler, arka planın grisi üzerime sıçrayacak beni de bozlaklaştıracak diye nice pembeler turuncular kaçmıştır şehirden. Nereye? Tabiki onları kayıtsız şartsız kabul eden –kabul eden de demeyelim, umurunda olmayan- İstanbul koca şehrine.
Yorumlar
izmir? sevemediğim bir yanı var izmirin, fazla sulu, fazla içli dışlı gibi geliyor bana.