Manyetik Rezonans ve Ankara
Başlık biraz alakasız kaçmış olabilir fakat üzerinde durmakta fayda var:
Manyetik Rezonans dediğimiz yüzyıl harikası (!) halk tarafından kısaca “emar” tabir edilen tabuta girmiş olanlar bilir, girmeyenler içinse kısa bir önbilgi:
Siz siz olun emara yalnız girmeyin. Israr edin, yanınıza annenizi sevgilinizi ya da hemen oracıktaki hastabakıcıyı alın öyle girin. İnsan zamansız ve sonsuz boşluğun derin uçurumunda yalnızlığın dibine vurup, kulağında patlayan bazen matkapvari bazense çıstak çıstak disco temposu eşliğinde çalışan bu aletin içinde sesini kimselere duyuramadığı, ulan hareket etsem acaba sıçar mıyım, koca mıknatıs beni de bi yerlere mıhlar mı tarzı soruları düşünürken bir de hiç gerek yokken sizinle ilgilenen teknisyenin acil bir telefon alıp da gittiğini yahut bilgisayar başında bayıldığını ve sizi orada öylece o koca aletin içinde tek başınıza terkettiğini düşlerseniz vay halinize... Mıknatıs tabutun içinde kendi kendinize dökeceğiniz gözyaşları gözlerinizin yanından yavaşça akmaya başlar, bir kaç dakika daha saberedeyim şimdi bitecek bitecek derken geçen dakikaların saat gibi geldiği, panik atakla uzaktan yakından alakası olmayan bir kişinin bile çıldırmaya baş koyacağı bir meret bu yüzyıl şahanesi.
Siz siz olun manyetik rezonanstan uzak durun...
Ankara mı? Uzun zamandır bu şehirden neden kaçtığımın adını koymaya çalışıyordum. Bu şehir de beni içine kendi kimsesiz yalnızlığıma, kendi derin uçurumuna ne kadar çırpınsam da kimselere sesimi duyuramadan çekip yutuyordu. Hatta Ankaranın teknisyeni harbiden uyumuş da içindekiler unutulmuş gibi.
Allahtan bu mıknatıs hedesinin ağzını kapamıyorlar da her daim sürünerek de olsa kaçma şansı var.....
Nitekim bi şekil Ankara’dan kaçtığım gibi....
Manyetik Rezonans dediğimiz yüzyıl harikası (!) halk tarafından kısaca “emar” tabir edilen tabuta girmiş olanlar bilir, girmeyenler içinse kısa bir önbilgi:
Siz siz olun emara yalnız girmeyin. Israr edin, yanınıza annenizi sevgilinizi ya da hemen oracıktaki hastabakıcıyı alın öyle girin. İnsan zamansız ve sonsuz boşluğun derin uçurumunda yalnızlığın dibine vurup, kulağında patlayan bazen matkapvari bazense çıstak çıstak disco temposu eşliğinde çalışan bu aletin içinde sesini kimselere duyuramadığı, ulan hareket etsem acaba sıçar mıyım, koca mıknatıs beni de bi yerlere mıhlar mı tarzı soruları düşünürken bir de hiç gerek yokken sizinle ilgilenen teknisyenin acil bir telefon alıp da gittiğini yahut bilgisayar başında bayıldığını ve sizi orada öylece o koca aletin içinde tek başınıza terkettiğini düşlerseniz vay halinize... Mıknatıs tabutun içinde kendi kendinize dökeceğiniz gözyaşları gözlerinizin yanından yavaşça akmaya başlar, bir kaç dakika daha saberedeyim şimdi bitecek bitecek derken geçen dakikaların saat gibi geldiği, panik atakla uzaktan yakından alakası olmayan bir kişinin bile çıldırmaya baş koyacağı bir meret bu yüzyıl şahanesi.
Siz siz olun manyetik rezonanstan uzak durun...
Ankara mı? Uzun zamandır bu şehirden neden kaçtığımın adını koymaya çalışıyordum. Bu şehir de beni içine kendi kimsesiz yalnızlığıma, kendi derin uçurumuna ne kadar çırpınsam da kimselere sesimi duyuramadan çekip yutuyordu. Hatta Ankaranın teknisyeni harbiden uyumuş da içindekiler unutulmuş gibi.
Allahtan bu mıknatıs hedesinin ağzını kapamıyorlar da her daim sürünerek de olsa kaçma şansı var.....
Nitekim bi şekil Ankara’dan kaçtığım gibi....
Yorumlar