Sydney Kazan Ben Kepçe 3

Taste of Turkey
Newtown’un işlek caddelerinden birinde olan bu lokantanın önünden geçerken aaa Türk restoranı mı varmış diye konuşuyorduk ki güler yüzlü garson bizi duyup içeri davet etti. Dedik ki tokuz teşekkür ederiz. Bir çay ikram edelim o zaman dedi, hoşumuza gitti, kabul ettik içtik.
Aradan birkaç hafta geçince  de canımız pide çekti, deneyelim şurayı dedik. Pidesi ve beytisi bence şahane. Porsiyonlar ne çok ufak –bazı Türk restoranları gibi- ne de adamı şişirecek derecede yoğun, ayarında. Yalnız çayı da muhteşem demliyorlar. Genelde yurt dışındaki yurdum restoranlarında yemeğin sonuna çay getirmiyorlar, isteyince sallama çay vereni bile gördüm. Burası yemeklerinin yanında ‘acımamış’ lezzetli çayıyla da beni kazandı.

   

Vienna Coffee House
Tarihi Queen Victoria Building’in içinde yer alan bu kafeyi vitrinindeki birbirinden güzel görünen pastalarıyla her seferinde görüyordum. Hadi dedim artık bi gideyim. Bizim Türk kebapçılarında duvarda turizm bakanlığının yirmi sene önce çıkardığı posterler çerçevelenip asılmış olur ya, burda da Klimt’in tabloları var, hatta menünün ilk sayfası ‘Kiss’i anlatıyor. Kültür farkı işte.
Tam sparişi verdim, ama yine de bir google’ladım mekanı ve son anda baya olumsuz şeyler okudum. Söz konusu Aussielerin yorumu olunca –ki ağız tadı bence gelişmemiş, o nedenle her şeyi seven ve çok zor eleştiren bir toplum- bir şeye kötü diyorlarsa gerçekten kötü olmalı diye düşündüm. Garson bana bakıyor, ben pastalara, böyle iki üç defa sordu ama cevap veremiyorum, kaldım öyle, o kadar çok çeşit var ki, ama hepsi de kocaman kocaman dilimler. Dedim ki insan boyutunda var mı, ben yiyeceğim, neden bu kadar büyük dilimler? Yokmuş! Tiramisu da var ama o İtalyan, buraya özel bir şey yemeliyim derken Zacher Cake gördüm. Hayır ben o Zacher pastasının orjinalini (Sacher-Torte) Viyana’da Sacher Cafe’de yediğim zaman porsiyonun boyutu üç yaş çocuğunun avucu kadardı. Öyle yoğun ve leziz bir şey ki, buradaki kafam kadar dilimi yesem komalık olurum diyerek yeltenmedim. Bir lokmalık çilekli tart ısmarladım. Sıra geldi içeceğe. Adı Vienna olan bir kahve istedim, dedim ne kadar kötü olabilir ki, kafenin adı Vienna. Çilekli tart fena değildi de, kahve, kahve bile değildi, nescafe üzerine aptal bir kremaydı. Son söz, eğer Viyana tadı almak istiyorsanız Viyana’ya gidin. Kısacası hem kötü hem de lüzumsuz pahalı bir mekan. Ben en iyisi rastgele gitmeyip, benim ‘en iyiler’ listeme geri döneyim.

    

West Juliett
Bu Avustralya’nın enteresan ve sevmediğim taraflarından biri de eğlencenin genelde içeride oluyor olması. Marrickville civarında sakin bir caddede yürüyorum. İyi olduğunu okuduğum bir kafeye gideceğim. Köşe başında dışarıda bir iki masa olan bir yer. Ama içeri bir giriyorum, hafta içi anlamsız bir saat olmasına rağmen tıklım tıklım. Bilmesen, duymasan, ömür boyu denk gelmeyebilirsin. ‘Pink salted chocolate chip cookie’ (Tuzlu çikolata parçacıklı kurabiye) ve bir kapuçino alıyorum. Kurabiye gerçekten harika, kahve de leziz, ortam da sakin ve güzel. Bu mekanı da listeme ekliyorum.

 


                  






Yorumlar

En çok okunanlar

Isim Konusu

KIRKINI ÇIKARDINIZ MI?

Melbourne Gerçekleri Volume 1

Melbourne Gerçekleri Volume 2

Kültürel Kodlar

Yarra Valley Wineries / Şarabımızı nerde tatsak?

Ayakkabılarınızı mı çıkarırsınız, galoş mu alırsınız?

AVUSTRALYA GÖÇMENLIK BASVURUSU

Türkiye Tatili Sonrası Avustralya’ya Dönüş

Turuncu Balık